Sayfalar

15 Ağustos 2020 Cumartesi

Ayasofya Camii’nin İmarethanesi

Ayasofya Camii’nin İmarethanesi (Günümüzde Mevcut Değildir)
Sultan I.Mahmud tarafından Ayasofya Camii’nde girişilen büyük tamir ve ilave binalar yapımı esnasında inşa edilmiştir.
Kitâbelerinden öğrenildiğine göre bina 1155’te (1742-43) tamamlanmıştır.
Şem‘dânîzâde Süleyman Efendi, eserinin 1155 yılına ait bölümünde, imaret inşaatına aynı yılın yazında başlanarak ancak Zilhicce ayında (Şubat 1743) tamamlandığını bildirir.
Hammer ise 23 Zilkade 1155’te (19 Ocak 1743), çiçeklerle bezenmiş Ayasofya aşhane-imaretinin bizzat padişah tarafından açılışının yapıldığını, bu vesileyle davetlilere ikramlarda bulunulduğu gibi vakıf mütevellisi ile mimarbaşı ve bina eminine de hil‘atler giydirildiğini yazmaktadır.
Aşhane-İmaret ile müştemilâtından olan ambarın kitâbelerinden manzum olanları devrin şairlerinden Ni‘metullah Efendi’nindir.
Yazılar ise Dârüssaâde Ağası, Hazinedar veya Moralı olarak diğerlerinden ayırt edilen Beşir Ağa’ya aittir.
Böylece Sultan I.Mahmud Ayasofya’ya şadırvan, kütüphane, sıbyan mektebi ve bu aşhane-imareti ilâve ettirmek suretiyle onun külliye durumuna girmesini sağlamıştır.
XVIII.yüzyılın ikinci yarısında derlendiği tahmin edilen ve ramazanlarda okunan bekçi destanlarının “İmaret Faslı” başlığı altındaki kısmından İstanbul halkının bu hayır eserini çok beğendiği anlaşılmaktadır.
On iki dörtlük halindeki destanda bina şu mısralarla anlatılır:
...
Kapısına eyle nazar
Üstünde var üç kubbeler
Ameller (ameleler ?) altın eylese
Yaldızlanıp gösterdi fer

Kapısı tahtası çınar
Sakfındaki nefs-i nigâr
Gülşen-i Ayasofya’da
Açıldı yine nevbahar

Gûş eyledim sadâsını
Seyr eyledim edâsını
Nâzik bina eylemişler
Mütevelli odasını

Fukara doyar aşına
Var mı sözün nakkaşına
Altın ile her kapıda
Âyet yazılmış taşına

...
Fodla pişer fırınında
Nân-ı azîz tâliplere
...

Tarihleri yazanı var
Eksik değil düzeni var
Matbahının hem içinde
Dörder kollu kazanı var

Görün üstat ne fend etti
Her yanın güzel bend etti
Bu imâret binâsını
Görenler hep pesend etti.

Destandan, imaretin bir mütevelli odası ile bir fırını olduğu öğrenildikten başka her gün çorba dağıtıldığı, perşembe günleri ise pilâv ile zerde verildiği, fukaraya hizmet eden “tatlı dilli” aşçıları olduğu da anlaşılmaktadır.
İmaretlerin kapanmasına kadar faaliyette olduğu tahmin edilen bu müessese bir süre Vakıflar Başmüdürlüğü deposu olmuş, sonradan da kurşun levha hazırlama atölyesi haline getirilmiştir.

Ayasofya imaretine, caminin ihata duvarının Bâb-ı Hümâyun köşesinde, yine aynı tarihte yapılmış barok üslûptaki muhteşem kapıdan geçiliyordu.
Cami ile arasında bir avlu bulunan aşhane-imaretin erzak ambarı olarak, caminin kuzeydoğu köşesindeki yivli minare dibinde olan ve yukarı kata çıkmaya yarayan rampanın giriş kısmı ile bunun yanında bulunan Bizans devrine ait yuvarlak bina kullanılmıştı.
Hazine binası (skeuophylakion) diye adlandırılan yuvarlak binanın zemini oldukça yükseltilmiş, yeni bir kapı ile pencereler açılmış ve duvarına Dârüssaâde ağası Beşir Ağa’nın hattı ile mermer kitâbe konulmuştur.
Bu ambarın içinde ahşap bir kat yapıldıktan başka burada ağaçtan çok büyük bir erzak kantarı da bulunuyordu.
1979 yılında yapılan kazıda, binanın içindeki toprak tabakası temizlenerek eski tabana kadar inildiğinde, ahşap kat kirişleri ve kantar da ortadan kaldırılmıştır.
Üzerinde yine Beşir Ağa hattı ile kitâbe bulunan aşhane-imaretin esas binası caminin kuzeyinde dış çevre duvarına bitişik olarak uzanır.
Batıdan itibaren kubbeli iki bölüm fodlahâne ve aşhanedir.
Üç bölümü kubbelerle örtülü olarak doğuya doğru uzanan ince uzun mekân ise yemek yenilen yer (me’kel) olarak bilinir.
Bu bölümün önündeki ana girişinde sütunlara oturan üç bölümlü bir revak vardır.
Aşhane-imaret temiz bir işçilikle taş ve tuğla dizileri halinde inşa edilmiştir.

Türk sanat tarihinde Batı sanatının tesirlerinin başladığı yıllarda yeni bir plan düzenine göre yapılan bu aşhane-imaret bugüne kadar incelenmemiştir.
İmarethanenin Kapısı (20 numaralı yer)  





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder