Süleymaniye Camii
Mabedin, 59 milyon akçeye mal olduğu zikredilmekte, Hammer ise, maliyetinin 700.000 düka altın olduğunu ifade etmekte; bugünkü para ile bu meblağ tahminen iki trilyonu aşmaktadır.Cami, 1960 yılında yangından zarar görmüş ve onarılmıştır. Sade bir yapıya sahip olan Muhteşem Süleymaniye, özellikle Sultan Mecid zamanında tamir yerine tahrif edilmiştir.
Ayasofya’nın tamiri için dışardan getirilen Fossati adındaki mühendis, fil ayaklarından başlamak suretiyle kemerlere kadar macun kullanarak yağlı boya ile perişan etmiştir.
Daha sonra bu boyalar büyük bir müşkilatla temizlenmiştir.
İç avlusu Birinci Dünya Savaşı’nda saraçhane olarak kullanılan cami, bir yangın daha atlatmış ve son olarak 1956 yılında Vakıflar tarafından, minareleri, kubbe ve kemerleri esaslı bir şekilde tamir edilmiştir.
Mabedin bir ana kubbesi, iki yarım kubbesi ve iki çeyrek kubbesi ile on küçük kubbesi vardır. Ana kubbe dört fil ayağına; kubbe kemerleri ise, dört büyük granit sütuna istinat etmektedir. 32 pencereli kubbe 27,25 metre çapında ve yerden 53 metre yüksekliktedir. Sedanın aksini kuvvetlendirmek için kubbenin içine ve köşelere, ağzı iç tarafa açık bir şekilde yerleştirilen 50 cm. boyunda 64 küp bulunmakta, bu sayede hassas bir akustik meydana gelmektedir.
Yaklaşık 3500 metrekarelik iç alana sahip olan caminin uzunluğu 59, eni 58 metre olup, 238 pencereden ışık almakta, kıymetli granit ve mermer sütunlara dayanan hünkar ve müezzin mahfili bulunmakta, minber ve mihrap ise gayet güzel mermer işçilikleriyle dikkati çekmektedir.
Müezzin mahfilinin sağında madeni şebekelerle çevrili bulunan bölüm, 1919 yılına kadar kütüphane olarak kullanılmış; mevcut kitaplar aynı tarihte, Süleymaniye Medreseleri’nde te’sis edilen Umumi kütüphaneye nakledilmiştir. Beş kapısı bulunan caminin ön kısmında, mihrabın üstünde çok güzel renkli pencereler bulunmaktadır. Devrin tanınmış üstadı İbrahim Usta’nın eseri bulunan söz konusu pencere camlarından giren güneş ışığını Mimar Sinan Şehper-i Cibril’e benzetmektedir.
Cami içinde çok kıymetli dört büyük granit sütun bulunmakta, bunlardan biri İskenderiye’den, diğeri Baalbek’ten hususi gemilerle getirilmiş, geri kalan iki tanesinden biri İstanbul’da Kıztaşı’ndan,diğeri Saray-ı Amire’den alınarak camiye nakledilmiş, hazırlanan yerlerine konmuştur. Her biri 9,02 metre yüksekliğinde 1,14 metre çapında ve 40-50 ton olan bu dört sütunu Mimar Sinan, Dört Halife’ye benzetmektedir.
“Oldu Kabe bu Cami-i mevzun
Çihar-yar oldu bu dört sütun”
Mabed’in zemini mermerlerle döşenmiş ve etrafı 28 kubbeli revaklarla çevrilmiş üç kapılı geniş bir iç avlusu vardır. Mezkur kubbe kemerleri 24 sütuna dayanmakta olup, 12 tanesi granit, 10 tanesi mermer ve iki tanesi de somaki mermer sütunlardır.
2500 metrekarelik alana sahip olan avlunun ortasında bulunan şadırvan, mermer işçiliği yanında Avrupa yakasından getirilen cami suyunu taksimatta dikkati çeker. Caminin kendi haşmetine uygun tarzda yapılan dört minaresi ve on şerefesi bulunmaktadır. Minarenin ikisi üçer şerefeli diğer ikisi ise ikişer şerefelidir. “Cami minareleri” ve “Harem Minareleri” diye adlandırılan minareler, Kanuni’nin, İstanbul’un fethiyle dördüncü padişah; on şerefede Osmanlı İmparatorluğunun 10. padişahı olduğuna işaret etmektedir. Semaya doğru yükselen minareler iki elini kaldırarak dua eden şahsa benzemektedir.
Camide, bir is odasının bulunduğunu, sağlanan düzenli bir hava akımı sayesinde burada toplanan isten külliyetli miktarda mürekkebin yapıldığını, bunun yanında örümceklerin Camiye girip ağ örmelerine engel olmak için muhtelif yerlerde deve kuşu yumurtalarının asılmış olduğunu hayretle öğrenmekteyiz.
Camideki yazılar, meşhur hattat Ahmet Kara hisari ve talebesi Hasan Çelebi’nin eseridir. Son asırda Kazasker Mustafa Efendi de bazı yazılar ilave etmiştir. Yazıların birkaç tanesi hariç tümünün metni Kur’an-ı Kerim’den alınmış, ustalıklı bir şekilde işlenmiştir. Yazıların manaları, bulundukları yerle oldukça uyum ve aheng içinde bambaşka bir hususiyet arz eder. İç avludan camiye girilen kapının üzerinde yazılan kitabe, sağ-orta-sol olmak üzere üç bölüme ayrılır. Birinci bölümde Kanuni’nin vasıfları sayılmakta, ikinci bölümde onun şeceresi (soyu) silsile halinde belirtilmekte, üçüncü bölümde ise, saltanatın devamına ve geçmişlerin ruhlarına duadan sonra mabedin üstün nitelikleri, ne niyetle ve ne zaman yapıldığı belirtilmektedir.
Mihrabın önündeki türbe, kendi parasıyla cami inşa ettiren Kanuni Sultan Süleyman’a, yanındaki türbe de hanımı Hürrem Sultan’a aittir. Mimar Sinan ise, cami bahçesinin dışında İstanbul Müftülüğü’nün yanında mütevazi bir türbede yatmakta ,türbenin üzerinde Osmanlıca bir kitabe bulunmaktadır.
Yaklaşık 6000 metrekarelik alana sahip olan cami bahçesinin 11 kapısı bulunmaktadır. Bahçenin etrafında Süleymaniye Medreseleri diye meşhur olan beşi lise seviyesinde, biri fakülte, biriside ihtisas bölümü olmak üzere yedi medrese te’sis edilmiştir.
Caminin sağ tarafında bulunan binalar, Evvel ve Sani medreseleri ile Sıbyan mektebi iken daha sonra Süleymaniye Kütüphanesine tebdil edilmiş, bir bölümü de çocuk kütüphanesi olmuştur. Köşede bulunan tıp medresesi, doğum evi olarak, onun karşısındaki Bimarhane ise askeri matbaa iken bir ara Kız Kur’an Kursu olarak hizmet vermiştir.
Caminin kuzey cihetindeki binalar, önceleri imarethane iken daha sonra Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmış ve 1984 yılında Süleymaniye Kütüphanesi’ne devredilmiştir. Sol taraftaki Salis ve Rabi medreseleri ile mihrap yönünde bulunan Dar’ül- hadis oldukça meşhurdur.
Böylesine güzel mabedin hizmetine 275 kişilik bir kadro tayin edilmiş iken bu gün iki imamı, dört müezzini, bir kayyımı ve bir bahçıvanı ile vakit namazlarında ortalama 100, Cuma namazlarında ise 4000-5000 cemaati bulunmaktadır.
İç avlusu Birinci Dünya Savaşı’nda saraçhane olarak kullanılan cami, bir yangın daha atlatmış ve son olarak 1956 yılında Vakıflar tarafından, minareleri, kubbe ve kemerleri esaslı bir şekilde tamir edilmiştir.
Mabedin bir ana kubbesi, iki yarım kubbesi ve iki çeyrek kubbesi ile on küçük kubbesi vardır. Ana kubbe dört fil ayağına; kubbe kemerleri ise, dört büyük granit sütuna istinat etmektedir. 32 pencereli kubbe 27,25 metre çapında ve yerden 53 metre yüksekliktedir. Sedanın aksini kuvvetlendirmek için kubbenin içine ve köşelere, ağzı iç tarafa açık bir şekilde yerleştirilen 50 cm. boyunda 64 küp bulunmakta, bu sayede hassas bir akustik meydana gelmektedir.
Yaklaşık 3500 metrekarelik iç alana sahip olan caminin uzunluğu 59, eni 58 metre olup, 238 pencereden ışık almakta, kıymetli granit ve mermer sütunlara dayanan hünkar ve müezzin mahfili bulunmakta, minber ve mihrap ise gayet güzel mermer işçilikleriyle dikkati çekmektedir.
Müezzin mahfilinin sağında madeni şebekelerle çevrili bulunan bölüm, 1919 yılına kadar kütüphane olarak kullanılmış; mevcut kitaplar aynı tarihte, Süleymaniye Medreseleri’nde te’sis edilen Umumi kütüphaneye nakledilmiştir. Beş kapısı bulunan caminin ön kısmında, mihrabın üstünde çok güzel renkli pencereler bulunmaktadır. Devrin tanınmış üstadı İbrahim Usta’nın eseri bulunan söz konusu pencere camlarından giren güneş ışığını Mimar Sinan Şehper-i Cibril’e benzetmektedir.
Cami içinde çok kıymetli dört büyük granit sütun bulunmakta, bunlardan biri İskenderiye’den, diğeri Baalbek’ten hususi gemilerle getirilmiş, geri kalan iki tanesinden biri İstanbul’da Kıztaşı’ndan,diğeri Saray-ı Amire’den alınarak camiye nakledilmiş, hazırlanan yerlerine konmuştur. Her biri 9,02 metre yüksekliğinde 1,14 metre çapında ve 40-50 ton olan bu dört sütunu Mimar Sinan, Dört Halife’ye benzetmektedir.
“Oldu Kabe bu Cami-i mevzun
Çihar-yar oldu bu dört sütun”
Mabed’in zemini mermerlerle döşenmiş ve etrafı 28 kubbeli revaklarla çevrilmiş üç kapılı geniş bir iç avlusu vardır. Mezkur kubbe kemerleri 24 sütuna dayanmakta olup, 12 tanesi granit, 10 tanesi mermer ve iki tanesi de somaki mermer sütunlardır.
2500 metrekarelik alana sahip olan avlunun ortasında bulunan şadırvan, mermer işçiliği yanında Avrupa yakasından getirilen cami suyunu taksimatta dikkati çeker. Caminin kendi haşmetine uygun tarzda yapılan dört minaresi ve on şerefesi bulunmaktadır. Minarenin ikisi üçer şerefeli diğer ikisi ise ikişer şerefelidir. “Cami minareleri” ve “Harem Minareleri” diye adlandırılan minareler, Kanuni’nin, İstanbul’un fethiyle dördüncü padişah; on şerefede Osmanlı İmparatorluğunun 10. padişahı olduğuna işaret etmektedir. Semaya doğru yükselen minareler iki elini kaldırarak dua eden şahsa benzemektedir.
Camide, bir is odasının bulunduğunu, sağlanan düzenli bir hava akımı sayesinde burada toplanan isten külliyetli miktarda mürekkebin yapıldığını, bunun yanında örümceklerin Camiye girip ağ örmelerine engel olmak için muhtelif yerlerde deve kuşu yumurtalarının asılmış olduğunu hayretle öğrenmekteyiz.
Camideki yazılar, meşhur hattat Ahmet Kara hisari ve talebesi Hasan Çelebi’nin eseridir. Son asırda Kazasker Mustafa Efendi de bazı yazılar ilave etmiştir. Yazıların birkaç tanesi hariç tümünün metni Kur’an-ı Kerim’den alınmış, ustalıklı bir şekilde işlenmiştir. Yazıların manaları, bulundukları yerle oldukça uyum ve aheng içinde bambaşka bir hususiyet arz eder. İç avludan camiye girilen kapının üzerinde yazılan kitabe, sağ-orta-sol olmak üzere üç bölüme ayrılır. Birinci bölümde Kanuni’nin vasıfları sayılmakta, ikinci bölümde onun şeceresi (soyu) silsile halinde belirtilmekte, üçüncü bölümde ise, saltanatın devamına ve geçmişlerin ruhlarına duadan sonra mabedin üstün nitelikleri, ne niyetle ve ne zaman yapıldığı belirtilmektedir.
Mihrabın önündeki türbe, kendi parasıyla cami inşa ettiren Kanuni Sultan Süleyman’a, yanındaki türbe de hanımı Hürrem Sultan’a aittir. Mimar Sinan ise, cami bahçesinin dışında İstanbul Müftülüğü’nün yanında mütevazi bir türbede yatmakta ,türbenin üzerinde Osmanlıca bir kitabe bulunmaktadır.
Yaklaşık 6000 metrekarelik alana sahip olan cami bahçesinin 11 kapısı bulunmaktadır. Bahçenin etrafında Süleymaniye Medreseleri diye meşhur olan beşi lise seviyesinde, biri fakülte, biriside ihtisas bölümü olmak üzere yedi medrese te’sis edilmiştir.
Caminin sağ tarafında bulunan binalar, Evvel ve Sani medreseleri ile Sıbyan mektebi iken daha sonra Süleymaniye Kütüphanesine tebdil edilmiş, bir bölümü de çocuk kütüphanesi olmuştur. Köşede bulunan tıp medresesi, doğum evi olarak, onun karşısındaki Bimarhane ise askeri matbaa iken bir ara Kız Kur’an Kursu olarak hizmet vermiştir.
Caminin kuzey cihetindeki binalar, önceleri imarethane iken daha sonra Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmış ve 1984 yılında Süleymaniye Kütüphanesi’ne devredilmiştir. Sol taraftaki Salis ve Rabi medreseleri ile mihrap yönünde bulunan Dar’ül- hadis oldukça meşhurdur.
Böylesine güzel mabedin hizmetine 275 kişilik bir kadro tayin edilmiş iken bu gün iki imamı, dört müezzini, bir kayyımı ve bir bahçıvanı ile vakit namazlarında ortalama 100, Cuma namazlarında ise 4000-5000 cemaati bulunmaktadır.
İstanbul’un en büyük camii olan Süleymaniye’yi ziyaret edenlerin çoğunluğunu yabancılar teşkil etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder