Müslümanlar da hâssaten Muhacirler kalblerinde aynı arzuyu taşıyorlardı.
Çünkü, beş vakit namazlarında Kâbe'ye yönelmek vatanları Mekke'yi de yâdetmeye bir vesile olacaktı.
Yahudilerin de, "Muhammed ve Ashabı, biz gösterinceye kadar kıblelerinin neresi olduğunu bile bilmiyorlardı." diyerek sinsice dedikoduda bulunmaları onları rahatsız ettiğinden, bu arzuları daha da kuvvetleniyordu.
Bu sebeple, Resûl-i Ekrem Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, tahvil-i kıble için vahyin gelmesini bekliyor, Cebrâil Aleyhisselâm'ı gözetliyor ve Kâbe'yi temenni ederek duâ ediyordu.
Nitekim, bir gün Cebrâil'e (a.s.) bu arzusunu izhar ederek;
"Rabbimin, yüzümü Yahudîlerin kıblesinden Kâbe'ye çevirmesini arzu ediyorum." diyerek izhar etti. Cebrâil (a.s.),
"Ben, bir kulum!
Sen, Rabbine niyâzda bulun.
Bunu O’ndan iste!" dedi.
Nihayet Medine'ye hicretin 17. ayında, kıblenin Mescid-i Haram'a doğru çevrildiğini bildiren Bakara Sûresi’nin 144.Âyet-i Kerimesi nâzil oldu.
"Yüzünün sık sık semâya çevrildiğini, muhakkak ki Biz görüyoruz.
Seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz.
Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir.
Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa çevirin..."
Bu vahiy geldiği esnada Resûlullah Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, Müslümanlara mescidde öğle namazı kıldırıyordu.
Namazın ilk iki rekâtı kılınmış, sıra son iki rekâta gelmişti.
Peygamber Efendimiz, ağır ağır yönünü değiştirdi ve mübârek yüzünü Kâbe'ye doğru çevirdi.
Müslümanlar da Efendimizle birlikte o tarafa döndüler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder