Caminin ilk inşa tarihi 12. yüzyıl başları, yeniden inşası ise ise 1949 yılıdır.
Caminin dışında (son cemaat mahallinin girişinde) büyük bir mermer kitabe vardır.
Tamamı okunamayan bu levhada caminin ilk inşâsının H.589 ve ikinci inşâsının H.1369 olduğunu belirten ifadeler yer alır.Bunun tam sırtında (camiin iç kısmında) (145x51cm.) ebadındaki taş bir levhada sülüs hatla kabartma olarak yazılmış on iki mısralık bir şiir yer almaktadır.
Aslında bir tamir kitabesi olduğu tahmin edilen bu levha da iyice okunamamıştır.
Bunun da karşısında (ana mekâna girişin üzerinde) yine taş üstüne kabartma olarak yazılmış (120x65cm.) ebatlı bir kitabe daha vardır ki; burada ta’lik hatla bir Besmele, altında sülüsle Kelime-i Tevhid yazılıdır.
Sağ köşede “Tarih-i İnşâsı: 589”. sol köşede ise;
İkinci İnşâsı: 1369” yazılıdır.
Hoca Hasan Camii'nin kuzeyinde geniş bir alana oturan Hoca Hasan Medresesi bulunmaktadır.
Bugüne kadar ön cephesini bazı evlerin kapattığı bu medrese; Kayseri’nin ilk Selçuklu medresesidir.
İnşâ tarihi H.589/M.1193 olarak kayıtlara geçen bu medresenin kitabesini Ahmed Nazif Efendi görmüş.
Senelerce evvel medresenin önüne bir ev yapılarak, güneye bakan kapısı kapatılmış ve bu evin sahibi kitabesini de indirerek evinin bir köşesine koymuşken, Ahmed Nazif Efendi tarafından bulunarak
medresenin avlusuna (bugünkü Kayseri Müzesi İslâmî Mezartaşları ve kitabeleri taş deposuna) taşınmıştır.
Üç satırdan ibaret olan mermer kitabenin Türkçesi şöyledir:
“Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla.
Allah’ın şanı ne yücedir ki, O dilerse sana bunların hayırlısını yapar" (Kur’an-ı Kerim: Furkan 10).
Din ve dünyanın nuru Melik Sultanşâh’ın -Allah mülkünü dâim kılsın- emriyle bu medreseyi, Allah’ın rahmetine muhtaç Ebubekr oğlu Hasan -Allah onu başarılı kılsın- ve işlediği günahları bağışlasın 589 (1193) yılında yaptı.
(Bu medrese) ve vakıflarını haksız kullanana Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin laneti olsun.
Allah’ın mescidlerinde o’nun adının anılmasını engelleyip, o mescidleri yıkmaya çalışandan daha zâlim kim olabilir. (Kur’an-ı Kerim: Bakara 114)”
Bu kitabede adı yazılı olan Sultanşâh, Anadolu Selçuklularından olup, 551(1156)'den 558 (588 olacak) (1192) yılına kadar hüküm sürmüş. Sultan II. Gıyâseddin Kılıçarslanın oğludur.
Tarihçiler Melik Sultanşâh’ın ağabeyi Sivas Meliki Kutbeddin ile arasında geçen hadiseleri, Sultanşâh’ın Kayseri’yi ele geçirmek isteyen Kutbeddin tarafından öldürülmesi, Kayserililerin buna muhalefet etmesi ve sonra şehri teslim etmeleri, bunun üzerine Kutbeddin’in Melik Sultanşâh’ın iyiliksever, çok hayır ve nüfuz sahibi büyük emir İhtiyâreddin Hasan'ı da bir hile ile öldürüp yola atması ve na’şını köpeklerin yemesi gibi olayları çeşitli şekillerde anlatır.
Melik Kutbeddin de Kayseri halkının infialine sebep olan bu olay sonucu Hoca Hasan’ın yaptırdığı medreseye kendi na’şını defneder.
Bazısı da burasını Kutbeddin’in yaptırıp Hoca Hasan’ın na’şını defnettiğini söylemektedirler.
İşte; Hoca Hasan Camii bu medrese ile irtibatlı bir eserdir.
Herhalde onunla aynı zamanda yapılmış olmalıdır.
Tabii ki bugünkü bina, ondan tamamen farklıdır ve 1949 yılında yeniden yapılmıştır.
İç mekânı (12,90x10.30m.) ebatlarında bir dikdörtgendir.
Kuzey batı köşesinde yine kesme taşlardan yapılmış bir minare yer alırken, kuzeyi ve doğusunu kemerli, sütunlu bir son cemaat mahalli kapatır.
Camiye kuzeydeki sokaktan girilir, iç mekânı sekiz adet pencere aydınlatmaktadır.
Bunlardan mihrabın sağ ve solundaki birer pencere ile batıdaki iki pencere (yerden 210cm. yükseklikten
başlamak üzere) aynı boydadırlar.
Kuzeyde giriş kapısının iki yanındaki birer pencere alt sırada yer alır.
Doğudaki iki pencere daha küçüktür.
Dikdörtgen plânlı beton tavan üzerine oturan betonarme kubbenin dışı mozaik kaplıdır.
Kubbe kasnağında sekiz adet küçük pencere vardır.
Bütün pencerelerin üzeri müdevverdir (yuvarlaktır).
Mihrabın dışı silmeli pervazla çevrilidir.
Mihrab nişinin içi yeşil renge boyanmış, üst kısmı yatay çizgili silmelerle garip bir biçimde işlenmiştir.
Dışı gri renkte mermer taklididir (alçı veya taş üzerine işlenmiş olabilir).
Sağ köşedeki minber, sade beyaz mermer, sol köşedeki vaaz kürsüsü ise kırmızı, siyah ve beyaz mermerden yapılmış, köşeye raptedilmiş ters koni şeklindedir.
Kubbe, camiin tavanına direkt oturduğu için pandantif (köşe üçgeni) yapılmamıştır.
Camiin zemini parke dantif (köşe üçgeni) yapılmamıştır.
Caminin zemini parke olup, yerden ısıtma yapılmaktadır.
Caminin içi nakışsızdır.
Duvarlar, kirli beyaz (açık gri) renkte badanalıdır.
Yerden (150cm.)ye kadar olan kısımda gri renkte yağlıboya vardır.
Camiin kuzeyine doğru iki kalın beton kolona basan bir mahfel inşa edilmiştir.
Bunun altına, sağ tarafa da bir küçük mahfel (imam odası) yerleştirilmiştir.
Yukarıdaki mahfele dışarıdan çıkan bir merdivenle geçilir.
Hemen sağda minarenin kaidesi yer alırken, kuzey cephede beş kemerli, altı sütunlu son cemaat mahalli bulunmaktadır.
Bunu sağından yukarı mahfele doğru çıkılmaktadır.
Son cemaat mahalli beş kemerle doğuda, bir kemerle devam ederek camiin iki yanını kuşatır.
Yuvarlak gövdeli sütunların başlıkları 7-8 desenleriyle işlenmiştir.
Kemerlerin arası câmekânla kapatılarak tecrid edilmiştir.
Son cemaat mahallinin ahşap bir bölmeyle ayrılmasından ikinci bir kat elde edilmiştir.
Cami, günümüzde ibadete açıktır.
Kaynaklar:
- Doç.Dr.Yıldıray ÖZBEK, Yrd.Doç.Dr.Celil ARSLAN, Kayseri Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri, Kayseri, 2008. (Kayseri Büyükşehir Belediyesi), s.295, 296, 297, 298.
- Halil Edhem, Kayseri Şehri, (Sadeleştiren:K. Göde,) 1000 Temel Eser, No:93, Ankara,1982, s. 30-31.
- Halit Erkiletlioğlu, Kayseri tarihi, Kayseri,1993, s. 90.
- İlhan Özkeçeci, Tarihi Kayseri Cami ve Mescitleri, Kayseri, 1997, s.106.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder