Sayfalar

3 Ağustos 2010 Salı

Sultanahmet Camisi
















Sultanahmet Meydanı’nda, Ayasofya Camisi’nin karşısında yer alan Sultanahmet Camisi, Sultan I.Ahmet tarafından mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılmıştır. Caminin yapımına 1609 yılında büyük bir törenle başlamış, 1617 yılında cami, 1619 yılında ise külliyenin diğer bölümleri tamamlanabilmiştir.
İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biri olan külliye, cami, medrese, hünkâr kasrı, arasta, dükkanlar, hamam, çeşme, sebil, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethaneden meydana gelmekteydi. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.
İçindeki 21043 adet çini kullanılmıştır. Bu çinilerin çeşitliliği ve aynı zamanda sayılarının çokluğu piyasadaki mevcutlardan toplanmasından kaynaklanmaktadır.Beyaz zemin üzerine çeşitli renklerle meydana getirilen panolardaki selviler, laleler, sümbüller, nar çiçekleri, üzüm salkımları ve rûmi motifleri burada Türk çini sanatının en güzel örneklerini bir araya getirmiştir. Bu konu üzerinde inceleme yapan Tahsin Öz, elliden fazla çiçek deseninin bulunduğunu ve benzerine rastlanmayan bu durumun süsleme sanatı yönünden bir hazine olduğunu söylemiştir. Bu çinilerin renginden ve vitraylardan içeriye sızan ışık karışımından ötürü Sultanahmet Camisi yabancılar tarafından “Mavi Cami” olarak isimlendirilmiştir. Cami, külliyenin merkezinde yer almaktadır. Cami, geniş bir avlu ve ona eş büyüklükte bir iç mekândan oluşur. Zeminden yükseltilmiş avluya basamaklarla ulaşılır. Avluda üzeri kubbeyle örtülü, fıskiyeli bir havuz yer almaktadır. Sultanahmet Camisi’nin bir diğer özelliği de minareleridir. İstanbul’daki tek altı minareli camidir. Altı minareli oluşu, Sultan I.Ahmet’in İstanbul’un fethinden sonra altıncı padişah oluşunu simgeler. Bu minarelerden dördü cami gövdesine bitişik ve üç şerefelidir. Diğer iki minaresi ise avlunun köşelerinde olup, iki şerefelidir. Bütün minarelerinde bulunan şerefe sayısı toplam 16 olup, Sultan I.Ahmet’in on altıncı Osmanlı padişahı olduğunu simgelemektedir.















Caminin ibadet mekânını örten kubbesi yaklaşık 34 m. çapında ve yerden 43 metre yükseklikte olup, 5 metre çapında dört fil ayağının üzerine oturmaktadır. Bu büyük kubbeyi destekleyen dört tane yarım kubbe vardır. Camiyi yerden kubbeye kadar 5 kat halinde ve renkli vitraylı 260 pencere aydınlatmaktadır. Çinilerin yanı sıra, yapıldığı dönemin diğer mimari öğeleri de burada bir arada kullanılmıştır. Sedef kakmalı mermer minber, işlemeli mermer mihrap, kalem işi süslemeler, sedef, bağa kakmalı ahşap kapılar, dolap, pencere kapakları ve rahleler, kubbeye asılan devekuşu yumurtaları ve avizeler, caminin iç mekânını süsleyen Osmanlı sanatı örnekleridir.
Külliyenin bir diğer yapısı Hünkar Kasrı’dır. Padişahın namaz öncesi veya sonrasında istirahat edebileceği bir yapı olarak tasarlanan bu bina bir cami etrafına yapılan ilk sultan kasrıdır. Külliyenin dış avlusunda yer alan Hünkâr Kasrı 1960’lı yıllarda yanmış ve yenilenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü burada Halım ve Kilim Müzesini açmış, ancak eserlerin rutubetten etkilenmesi üzerine müze kapatılmıştır.

Külliyenin kuzeydoğu köşesinde türbe yer almaktadır. Bu türbe de Sultan I.Ahmed, eşi Kösem Sultan, oğulları Sultan II.Osman ve Sultan IV.Murad ile bazı torunları gömülüdür. Günümüzde bu yapı topluluğu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Türbeler Müzesi Müdürlüğü’dür. Türbenin yakınında ise medrese yer alır. Bu medrese günümüzde Başbakanlık arşiv deposu olarak kullanılmaktadır.













Dış avlu duvarına bitişik olarak da sıbyan mektebi yer alır. Bu mektebin zemin katında bir çeşme ve dükkanlar, üst katında ise dershane vardır. Külliyenin kıble yönündeki en uç yapısı arastadır. 1912 yangınında bir kısmı yok olan arastanın bir bölümü Mozaik Müzesi olarak düzenlenmiş, 1986 yılından sonra arastanın bu bölümünde demir konstrüksiyonlu Büyüksaray Müzesi açılmış, arastanın diğer dükkânları halı ve turistik eşya satan bir çarşıya dönüştürülmüştür.

Sokollu Mehmet Paşa Yokuşu üzerinde bulunan darüşşifa ve imaret in bir bölümü Marmara Üniversitesi ve Sultanahmet teknik Lisesi tarafından kullanılmaktadır. XIX.yüzyılın sonlarında yapılan bu yapılar darüşşifa ve imareti orijinal görünümünden oldukça uzaklaştırmıştır. Yapı topluluğunun dört sebilinden üçü günümüze ulaşmıştır. Bunlardan biri arastanın içinden, diğeri dış avlu kapısı yanında, üçüncüsü ise türbe civarındadır.




İSTANBUL’DAKİ  DİĞER CAMİLER

 




· ÜLKELERDEKİ CAMİLER
                                    




 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder