Sayfalar

28 Eylül 2011 Çarşamba

Sultan 1. Ahmed’in Ayasofya Ziyaretleri

Sultan saray dışına her on beş günde bir cuma namazına gitmek yahut ta sair günlerde başka vesilelerle, bütün saltanatı ile çıktığı zaman alemde misli görülmemiş, insanoğlunun yaratabileceği en muazzam bir görünümde, hatta denilebilir ki erkekliğin en yüce noktaya yükseldiği harikulade bir şaşaa ile çıkar. Sık sık ziyaret ettiği Ayasofya mabedi, sarayın dış kapısına bir taş atılışı kadar yakın olmasına rağmen her çıkışında sultan, en az bir süvari alayı ile çıkar. (bundan başka, bu kadar kısacık bir mesafede geçen törende muhafız alayının okçuları ve piyadeleri) katılmakla yol boyu, her iki taraftan içten ve dıştan kırmızı cüppeleri, başlarındaki uzun süslü külahları ile kapıcılar yeni çeriler sıralanıp yolu koruma altına alırlar. Alayın en önünde atlarının üstünde, altın yaldızlı tören asaları ile çavuşlar, onların arkasından (oda başı, karakollukçu) gibi yeniçeri subayları ve yeniçeri ağası, arkadan da sipahi ümerası, onlarında arkasından sancaklar gelir.

Ordu mensubunun serpuşlarının önü, Arabistan'dan getirilen cennet kuşu tüyleriyle süslüdür. Kimine göre bu tüyler zümrüd-ü ankaa kuşunun tüyleridir. Bu gurubu, vezirler ve beylerbeyi takip ederler. Bunların arkasından solakçı denilen Sultan'ın şahsını koruyan 300 adet yaya muhafız gurubu gelir. Bunların elbiseleri, beyaz pamuklu gömlek üstüne sadece Şam ipeklisinden, kızıl renkli, kısa kollu kaftan'dır ve kaftanın etek uçları kuşaklarının altına iliştirilmiştir. Mahruti serpuşlarının tepesi, kuş tüyü kalemleriyle süslüdür. Arkalarında ok kılıfı, ellerinde atışa hazır gerilmiş yaylar, sağ taraflarında okları ile hayranlık uyandıran bir sür’atle kayıyorlarmış gibi bir izlenim bırakarak geçerler. Arkalarında paha biçilmez koşum takımları ve haşalarla süslenmiş seçkin, güzel yedi veya dokuz at, seyisleri tarafından sevk edilirler. Onları izleyerek atının üstünde heybetli sultan, yiğit ve asil bir eda ile ilerler. İnsanı hayran eden ve büyük takdire şayan olan şey böylesine görkemli bir alayı halk topluluğunun çıt çıkarmadan, sessizlik içinde, seyir etmesidir. İnsan sadece kulaktan ibaret olsaydı arada sırada selam verirken kısa süren çok hafif bir mırıldanmayı saymazsak böylesine bir kalabalığın uykuya daldığına vakit ve saatinde gece yarısı olduğuna inanırdı. Dindar bir padişah olan I. Ahmet in camii yaptırmaya girişmesinin bir rüyanın yorumuna dayandığı rivayet edilir. Fakat Kur'an da "Her kim dünyada Allah için bir mescit yaparsa, cennette onun için bir köşk verilecektir" şeklindeki vaadin yorumu uyarınca, gelecek dünya için bir güvence oluşu ve sultanların cami yaptırma geleneği yeteri kadar etkili nedenlerdir. Edebali Hazretleri nasıl Osman Gaziyi manen yetiştirip devasa bir devletin temelinin atılmasına amil olmuş ise Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri de I.Ahmet Han maneviyat aleminde merhaleler katettirerek yükseltmiş ve böylece onun zahiri meziyetleri yanında imparatorluk coğrafyasına engin bir adalet, merhamet ve huzur suretinde akseden büyük şahsiyetini ortaya çıkarmıştır. Sultan Ahmet Han’ın kemal yolunda ilerlemesi görmüş olduğu şu rüya ile başlamıştır. Sultan Ahmet bir gün rüyasında Avusturya kralı ile güreşe tutuştuğunu sırt üstü yere düştüğünü ve sırtının toprağa yapıştığını görür. Ürpererek uyandı, çok heyecanlandı, üzüldü, Çünkü rüyanın zahiri görünüşü korkutucu idi. Saraya tabirciler davet edildi. Lakin rüyanın tabirleri Sultan Ahmet’i tam olarak tatmin etmedi Devlet erkânı I.Ahmet Han'a bu rüyayı Üsküdar da bulunan Şeyh Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerine tabir etmesini tavsiye ettiler I.Ahmet Han bir mektup yazarak rüyasını Hüdayi Hazretlerine arz etti. Haberci mektubu alıp süratle Üsküdar’a geçti. Aziz Mahmut Hüdayinin kapısını çaldı Büyük veli Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri elinde daha önce hazırlamış olduğu bir zarfla kapıya çıktı. Habercinin mektubunu alırken ona bu zarfı verdi. Sultanımızın beklediği cevap burada yazılıdır, dedi. Mektubu şaşkınlık içinde alan haberci derhal padişaha götürdü ve gördüklerini anlattı. I.Ahmet Han’ın gönderdiği mektup daha açılıp okunmadan keramet cevaplandırılmıştı. Sultan Ahmet Han mektubu heyecanla okudu. Allah’ü Teala insan vücudunda sırtı, Kâinatta ise toprağı en kuvvetli olarak yarattı. İnsanın sırtı ile toprağın birbirine değmesi bu iki kuvvetin bir araya gelmesi demektir. Böylece padişahın sırtı toprağa gelmesi ile bu iki kuvvet birleşmiş demektir. Dolayısı ile bu rüyadan İslam’ın temsilcisi olan padişahın küffara karşı zafer kazanacağı anlaşılmaktadır. I. Ahmet Han bu tabirden çok memnun oldu ve işte gördüğüm rüyanın gerçek tabiri budur dedi bu rüya istikbaldeki Estergon kalesi nin fethini müjdeliyordu. Bu müjdeye pek sevinen Sultan derhal Mahmud Hüdayi Hazretlerinin duasını alıp Avusturya üzerine yürüdü hudut, boylarındaki kuvvetlerle birleşen Osmanlı ordusu üst üste darbeler indirmeye başladı ve onları sulha mecbur etti, bilhassa Estergon’un ele geçirilmesi Avusturyalıları perişan etmişti. Böylece on üç sene süren Osmanlı-Avusturya harbi, Zitvatorok’ta nihayete erdi ve yirmi yıl müddetle anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre Kanije, Estergon, Eğri kaleleri Osmanlılara geçmiş Avusturya savaş tazminatı ödemeye mecbur kalmıştır.




İSTANBUL’DAKİ  DİĞER CAMİLER

 




· ÜLKELERDEKİ CAMİLER
                                    




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder