Konya Karatay ilçesinde, Alâeddin Tepesi’nde bulunan Alâeddin Camisi Ulu Cami olarak da isimlendirilmektedir. Selçuklu Sarayı’nın yakınında yapılan bu caminin kuzeye açılan kapısı üzerindeki dört satırlık kitabesinden Sultan Alâeddin Keykubat tarafından tamamlandığı yazılıdır. Bunun sağ tarafındaki mermer üzerine iki satırlık kitabede ise mimarının Dımaşklı Mehmet bin Havlan, mütevellisinin de Atabeg Ayaz olduğu yazılıdır. Caminin cümle kapısı üzerindeki üç satırlık Arapça kitabede de Sultan Alâeddin Keykubat zamanında, 1220’de Atabeg Ayaz’ın kontrolünde tamamlandığı yazılıdır. Beş satır halindeki bir diğer kitabede de caminin yapımına Sultan I.Keykavus’un emri ile 1219’da Atabeg Ayaz kontrolünde başlandığı yazılıdır. Giriş kapısının sağındaki bir başka dört satırlık Arapça kitabede ise cami ile türbenin Kılıçarslan’ın oğlu Sultan Keyhüsrev’in oğlu Alâeddin Keykubat’ın 1219 yılında Atabeg Ayaz kontrolünde yapılmasını emrettiği yazılıdır. Giriş kapısının kemeri üzerindeki yuvarlak bir çini panonun içerisinde de iki Arapça yazı bulunmaktadır. Bunlarda Sultanın unvanları belirtilmiş ve diğer yazıda da 1220 yılında Kerimüddin Erdişah tarafından yapıldığı yazılmıştır. Kerimüddin Erdişah’ın kim olduğu ve ne gibi görevlerde bulunduğu bilinmemektedir. Bu kitabelerden başka caminin batı duvarında iki kitabe daha bulunmaktadır. Bunların her ikisinde de Sultan Alâeddin’in ismi Keykubat olarak geçmektedir. Doğu tarafındaki kapı üzerinde de Konya Valisi Sururi Paşa tarafından 1889-1890 yılında Sultan II.Abdülhamid’in fermanı ile harap durumda olan ve bazı yerleri yıkılmış olan caminin onarıldığı yazılıdır.
Altunba vakfiyesine dayanılarak Sultan Camisi olarak tanınan ve Sultan I.Mesut (1116-1155) tarafından caminin yapımına başlandığı, oğlu II.Kılıçarslan’ın (1155-1192) yaptırdığı caminin aynı yerde olduğu iddia edilmiştir. Cami içerisindeki ahşap minberin kitabesinde de Sultan I.mesut ile oğlu II.Kılıçarslan’ın isimleri ve minberi yapan usta Ahlatlı Hacı Mengüberti’nin isimleri yazılıdır.
Prof.Dr.Semavi Eyice’ye göre; bu kitabelere dayanılarak Sultan I.Mesut’un burada bir caminin yapımın başlattığı ve küçük ölçüdeki bu caminin Sultan I.İzzeddin Keykavus’un (1210-1219) tamamen yıktırıp yeniden yapımına başlarken öldüğü ve kardeşi Alâeddin Keykubat (1219-1236) zamanında tamamlanmıştır. Mehmet bin Havlan isimli mimar da özellikle kuzey cepheyi yaptırmıştır. Yapının bina emini de Atabeg Ayaz’dır.
Alâeddin Camisi Sultan II.Abdülhamid tarafından onarılmış, bazı değişiklikler yapılmış, 1914-1918, 1920-1923 ve 1940-1945 yıllarında savaş nedeniyle askerlere tahsis edilerek ibadete kapatılmıştır. Duvarlarında çatlakların belirmesi nedeniyle 1958 yılında onarıma alınmıştır.
Alâeddin Camisi, bütünüyle tek dönemde yapılmış bir cami değildir. Bu nedenle de değişik malzemeler kullanılmıştır. Yapımında daha önceki dönemlere ait çeşitli mimari parçalar kullanılmıştır. Bunların başında Eski Çağ kitabeleri, Grekçe yazılar, kilise mimari malzemeleri gelmektedir. Caminin dış cephesinde, batı yönündeki duvarlarda kemer açıklıklarını birbirinden ayıran payeler Bizans yapılarından getirilmiştir. Caminin içerisindeki üst örtüyü taşıyan kemerleri destekleyen sütunlar ve bunların başlıkları da devşirme malzemelerdir.
Alâeddin Camisi birkaç yapı evresi geçirmiştir. Caminin doğusundaki mihrap duvarına paralel çok sütunlu mekân ilk yapılan bölümdür. Bu bölüm mihrap duvarına dik sütun dizileri ile yedi sahna ayrılmıştır. Sütunları birbirine bağlayan kâgir kemerler de tuğla örgülü idi.
Alâeddin Camisi plan olarak düzensiz bir şekildedir. Kuzey duvarında görkemli bir giriş kapısı bulunmaktadır. Girişin arkasındaki avluda iki türbe yapılmış, bu türbelerden birisi bitirilemeden yarım bırakılmıştır. Caminin portalinin bulunduğu kuzey duvarının dış yüzünde kale veya hanlarda olduğu gibi dışarıya taşkın mahmuz biçiminde payandalar bulunmaktadır. İbadet mekânı mihrap duvarına paralel sahınlara ayrılmıştır. Üzeri de düz bir dam ile örtülmüştür. Mihrap yönündeki geniş sahnın ucuna kâgir bir kubbe oturtulmuştur. Ortadaki kubbeli mekânın yanındaki doğu kanadı daha geniş ve daha derindir.
Alâeddin Camisi’nin süslemesinde taş işçiliği dikkat çekicidir. Camiden saraya geçişi sağladığı sanılan kapı Selçuklu sanatının sade ve zarif motifleri ile bezenmiştir. Büyük sivri kemerin alt kısmında yivli birer sütun bulunmaktadır. Üzerindeki kemer yuvarlağının ortasında bir daire içerisinde birleşen, iç içe yarım yuvarlak geçmeler bulunmaktadır. Kapının söveleri kabartma bezemelerle boş yer kalmamacasına doldurulmuştur. Girişin üstünde de dört kollu yıldızlar ve Mührü Süleyman ile bir de kitabe bulunmaktadır.
Caminin ibadet mekânındaki kubbe ve mihrapta kalan izlerden içerisinin çinilerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Mozaik kakma tekniğindeki bu çinilerde rozetler ve örgü motifleri dikkati çekmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1968 yılında cami içerisinde yaptığı restorasyon çalışmaları sırasında mihraba ait çini parçaları bulunmuştur.
Caminin minberi ceviz ağacından olup, üzerindeki kufi kitabede Kılıçaslan’ın oğlu Sultan I.Mesut’un ismi yazılıdır. Minber kündekâri tekniğinde geometrik motiflerle bezenmiştir.
Alâeddin Camisi’nde Selçuklular döneminden kalma halılar bulunuyordu. Bu halıları Alman Konsolosu J.H.Löytved 1905’te bulmuş ve bu halılar İstanbul’daki Efkaf-ı İslamiye Müzesi’ne (bugünkü Türk ve İslam Eserleri Müzesi) gönderilmiştir. Bu halıların yanı sıra camide küfi yazılı Kuranlar da bulunmuştur.
Alâeddin Camisi’nin avlusunda iki Selçuklu türbesi bulunmaktadır. Bu türbelerin dış cepheleri caminin ibadet mekânının genişletilmesi sırasında kısmen cami içerisinde kalmıştır. Bu türbelerden birinin yapımına başlanmış, sonra da bilinmeyen bir nedenle yarıda bırakılmıştır. Doğu yönündeki türbe ise altında mumyalığı olan on köşeli, kesme taştan bir plan göstermektedir. Türbenin üzeri içten kubbe, dıştan piramidal bir külah ile örtülmüştür. Külahın ilk yapılışında çini kaplı olduğu kalan izlerinden anlaşılmaktadır. Külahın çevresinde lacivert üzerine beyaz harflerle; “Bu imaretin yapılmasını Kılıçarslan’ın oğlu Mesut’un oğlu Kılıçarslan’ın emrettiği” yazılıdır. Buna dayanılarak da türbenin II.Kılıçarslan zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır. Türbenin pencerelerinden birisinin üzerinde de yapının mimarı olarak Abdülgaffar oğlu Yusuf’un ismi geçmektedir.
Bu türbe içerisinde önceden çini kaplamalı sandukalar olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Geç devirlerde bu çiniler dağılmış ve sökülmüş, çoğu da kaybolmuştur. Türbe içerisinde sekiz sanduka bulunmaktadır. Bu sandukalardan birinin Sultan II.Kılıçarslan’a ait olduğu bilinmektedir. Diğerlerinin kime ait oldukları konusu tartışmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder