Konyalı’ya* göre cami, ismini mahalleye vermiş, ancak halk Ferruh kelimesini Faruk’a çevirmiştir.
Hacı Ferruh veya Akçagizlemez Caminin ismi bugün Taş Cami olarak bilinmektedir.
Caminin içi ve dışı iri ve muntazam yeknesak taşlarla yapıldığı için bu şöhrete layıktır.
Fakat onu en iyi vasıflandıran ve canlandıran ad ‘Akçagizlemez’dir.
Mahallenin yaşlıları bu adın nasıl verildiğinin hikâyesini şöyle anlatırlar.
Hacı Ferruh camiyi yaptırmaya karar verince mimarı çağırır ve şu direktifi verir:
“Bana her yanı taştan bir cami ve mektep yapacaksın.
Ancak yapacağın bu inşaatta kullanacağın taşların hiç birinin arasına akça bile gizlenmesin.
Taşlar bir birine o kadar intizam ve uyum içinde yapıştırılsın ki tamamen bir birlerine kenetlensinler.
Aralarında en ufak bir boşluk dahi kalmasın.
Aksi halde kellen gider bilesin.”
Bu sözleri söylenmemiş ama halkın inandığı bir şehir efsanesi olarak kabul etsek bile, binanın yapılışındaki itinanın ve yekpareliğin tam bir ifadesi olduğu için önemlidir.
Hakikaten caminin her tarafı, kubbeleri dahi taşla yapılmıştır.
Taşlar bir kalıptan dökülmüş gibi o kadar titizlikle hazırlanmış ve biri birilerinin üzerine o kadar ahenkli ve imtizaçli (uygunluk içerisinde) konulmuş ki, insan her hangi bir noktasına ufacık bir parayı dahi sokamaz.
Bu, Selçukluların taş işçiliğinde ne kadar maharet sahibi olduklarının güzel bir misalidir.
Sağında ve solunda bulunan hendesî (geometrik) kabartma süsler, üstündeki istalaktitler (sarkıt), iki tarafındaki pencerelerin müstesna durumları bakanı kendisine hayran bırakır.
Yanlarındaki yuvarlak pencereler kapıya ayrı bir hava ve güzellik vermiştir.
Kapının üstünde bir mermer üzerinde Selçuklu sülüsüyle yazılmış beş satırlık bir kitabe vardır.
Bu kitabeye göre; mescidin, 612 H. Yılının Recebi evvelinde I. İzzeddin Keykavus İbn-i Gıyasüd-din Keyhüsrev zamanında Hacı Ferruh tarafından yaptırıldığını anlıyoruz.
Kapıdan tamamen taşla yapılmış beşik örtüsü tonoz kubbeli bir antreye girilir.
İki kapının yanında birer mihrapçık vardır.
Kapının iki yanlarında kapı yanlarına kadar hendesi kabartmalarla süslü taşlar yükselir.
Kabartmaların aralarında sekiz köşeli yıldızlar görülür.
Bundan sonra da duvara sokulmuş pil paye şeklinde kemer ayağı göze çarpar.
Bunlar bize antrenin daha başka bir şekilde kubbelerle örtülmüş olduğuna işaret ediyor.
Bunu kabul etmezsek bunların başka bir binadan getirilerek burada gelişi güzel kullanıldıklarını söylemek gerekir ki buna dilimiz varmaz.
Antrenin solundaki merdivende bunu gösterir.
Şimdi mabedin damına çıkılan bu merdivenle eskiden ya minareye ya da ikinci kattaki bir kısma, belki de mektebe çıkılmakta idi.
İç kapının üstündeki mermerde bulunan sülüs yazıdan camiyi yapan mimarın Güneş oğlu Ramazan olduğunu öğreniyoruz.
Mimarın memleketini gösteren kelimeler silinmiştir.
Ancak yapıda kullanılan mimari tarz ve üslup, Kayseri’de bulunan Melik Gazi Medresesi, Kadı Hamamı, Sirac-üd-din Medresesi ve Emir Şihap Türbesini yansıtmaktadır.
Bu yansıtmadan dolayı mimarın Kayserili olduğunu düşünüyoruz.
Mabedi eskiden tek ve sağır bir kubbe örterdi.
Kubbe kasnağına kadar yıkıldığı için sonradan ağaçla örtülmüştür.
Mabedin taş mihrabı fevkalade güzeldir.
İki tarafında geometrik kabartmalar ve üstünde istalaktitler vardır.
Mabedin kıble tarafına yalnız bir küçük pencere açılmaktadır.
Antresinin sağına ve soluna eskiden birer pencere daha açılırmış.
Üstlerindeki süslü Firizleri ve Söveleri hala durmaktadır.
Mabedin üstündeki kitabenin de sonradan yerleştirildiğine bakarak,” Mabed, Konya’da bu tarihlerden evvel yapılan bir çok abideyi yıkan bir zelzele sonrasında zarar görmüştü” hükmüne varıyoruz.
Sonradan esaslı bir şekilde tamir edilmiştir.
Mabedin kıble tarafında küçük bir mezarlığı vardır.
Burada Selçuk tarzında üstünde sadece İhlas Suresi ve Ayet-el-kürsi bulunan bir sanduka kalmıştır. Sandukada mevtanın ismi ve ölüm tarihi yoktur.
Şimdi de, bize bu kıymetli yadigarı bırakan Hacı Ferruh kimdir buna bakalım…
Hacı Ferruh Kimdir?
Hacı Ferruh, Selçuklu Saray Teşkilatında mühim bir yeri olan bir vezir, Üstad-i Dar (Hassa Hazinedarı) idi.
Biz bunu Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bulunan 584 numaralı defterin 288’inci sahifesindeki Sivas Medrese-i Şifaiyesi’nin 618 tarihli vakfiyesinden öğreniyoruz.
Biz bunu Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bulunan 584 numaralı defterin 288’inci sahifesindeki Sivas Medrese-i Şifaiyesi’nin 618 tarihli vakfiyesinden öğreniyoruz.
I.İzzeddin Keykavus'un 616 H. 1219 m. yılında vefatından evvel Medrese-i Şifaiye’yi yaptırmış, fakat vakfiyesini tescil ettirmemişti.
618 H. 1221 M. Yılında tescil edilen vakfiyesinde Hassa Hazinedarı Hacı Ferruh İbn-i Abdullah evkafına mütevelli tayin edilmiştir.
Sultan Alaaddin Keykubat öldüğü zaman, Hacı Ferruh, II. Keyhüsrev’i tahta oturtanlar arasında bulunuyordu.
İbn-i Bibi onu Lala Cemaleddin Ferruh şeklinde tesbit etmiştir.
Öyle anlıyoruz ki Hacı Ferruh 1236 yılından evvel Lalalığa- Atabeyliğe terfi etmişti.
Emir Hacı Ferruh 633 H. 1235 M. tarihinde Çankırı’da Darül’afiye adlı bir hastane yaptırmıştı.
Emir Hacı Ferruh 640 H. 1242 M. Yılında vefat etmiş ve Çankırı’da bulunan Taş Medrese civarındaki türbeye defnedilmiştir.
Mezar taşında adı Celaleddin Ferruh İbn-i Abdüllatif şeklinde geçmektedir.
Babasının adının vakfiyede Abdullah, mezar taşında Abdüllatif olarak geçmesinden anlıyoruz ki Hacı Ferruh bir gulamdır.
*Konya Tarihi- İbrahim Hakkı Konyalı- s. 362
ANUŞ GÖKCE
- http://www.konyayenigun.com/haber/105890/TAS_CAMII_Haci_Ferruh-_Akcagizlemez_Mescidi.html linkinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder