14 Ekim 2020 Çarşamba

Çoban Mustafa Paşa Külliyesi'ndeki İmâret, Gebze, Kocaeli

Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, Gebze, Kocaeli
Çoban Mustafa paşa Külliyesi’nde, caminin sağında yer alan imâret, türbe avlusundan 2.65 m. yüksekliğinde pencereli bir duvarla ayrılmıştır.
İmaretin girişi batıda olup, 5.00x5.50 m.lik bir odadan aynı büyüklükte ikinci bir odaya geçilmektedir. Duvarları gömme payeli, geniş kemerlerle bölünmüş bu mekanların yemek yenilen yerler olduğu sanılmaktadır.
Bunlara bitişik iki büyük ocaklı mekan ise, mutfaktır.
Bunların yanında kiler, fırın ve odun ambarları da bulunmaktadır.

İmârethane nedir?
Osmanlı’da ictimâaî bir müessese, bir hayır kurumu olan imârethâne, kelime manası olarak, “imar edilmiş”, “inşa edilmiş”, demektir.
Cami, mescid, medrese, darüşşifa, kervansaray, türbe gibi birimlerin tamamı için kullanıldığı gibi bu binalardan biri olan Aşhane için de kullanılmıştır.
Aslen Arapça bir kelime olan imara; yerleşim ve toprağı işleme yada bina yapma, oturulacak hale getirme anlamlarına gelir.

Buna rağmen imaretlerin manası hususunda kesin bir neticeye varılmamış ve bilim adamlarının birbirinden farklı görüşleri tartışmaya sebep olmuştur.
Osman Nuri Ergin imaretleri, sadece, aşhane olarak değil, geniş manada eğitim, sağlık, dini vs hizmetlerin verildiği bir kurum olarak görmektedir.
Semavi Eyice gibi düşünen bilim adamları ise imaret kavramının, Selçuklularda geniş manada kullanıldığını, Osmanlıların ilk devirlerinden itibaren bu mananın daralarak, sadece aşhaneleri (mutfak) ifade ettiğini söylemektedirler.
İmarethaneler, Avrupa lügatlerinde (sözlük) ise daha çok geniş manada kullanılmıştır.
Öyle ki bir Alman gezgini imarethanelerden, han veya saray türü bir kurum olarak bahsetmiştir.

Osmanlı Türkçe’sinde genel manada cami, mescid, medrese gibi binalar topluluğunu da kapsayan imaret kelimesi, öğrenci ve fakirlere yiyecek dağıtmak fonksiyonunu gören aşhaneleri ifade etmek için kullanılmıştır.
Bu aşhanelerde, medrese talebelerine, misafirlere, cami ve hayrat hademesi ve fakirlere, öğle ve akşam olmak üzere günde iki öğün yemek dağıtılmıştır.

Osmanlı, içtimâî yardımlaşma kurumlarının başında gelen bu imaretlerden ilki Orhan Bey döneminde kurulmuştir.
Varlığını etkin bir şekilde II. Meşrutiyet’e kadar devam etmiştir.
Bu tarihte pek çok imarethane kapatılmış, kalanlar ise daha önceki fonksiyonlarını kaybetmiştir.
Buna rağmen Osmanlı imarethane geleneği, aşevi, aşhane ismi altında günümüze kadar devam etmiştir.

Osmanlı’da ilk imaret Orhan Bey döneminde İznik’te kurulmuş olup, bundan sonra muhtelif şehirlerde pek çok imarethane tesis edilmiştir.
İmaretleri daha çok sultanlar, onların annesi, eşleri, kızları kurdurmuşlardır.
Vezirler ve paşalar da şan ve şereflerinin devamı için, servetlerini imaretlere bağışlamışlardı.
Devlet erkanının, imaretler hususundaki bu davranışı, Osmanlı tebaasındaki zenginleri de etkilemiş ve onlarda, imaretlerin kuruluş ve devamı için çaba sarf etmişlerdir.
Bu durum, Osmanlı insanlarının, İslam dininin yardımlaşma ve dayanışma anlayışına verdiği ehemmiyetin bir neticesidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder