Cami, cami, türbe, medrese, imaret ve bunlara 1485 yılında ilave edilen hamamdan meydana gelmiştir.
Çelebi Sultan Mehmet’in emriyle h.817 (1415)’de inşasına başlanan cami h.822 (1419)’da tamamlanmıştır.
Külliye'nin mimarı, devrin tanınmış kişilerinden Hacı İvaz Paşa’dır.
Ayrıca nakkaşlığını İlyas Ali oğlu Ali, ahşap işlerini Tebrizli Ahmet oğlu Hacı Ali, çini işlerini de Mehmet Mecnun yapmıştır.
Hacı İvaz Paşa aynı zamanda Tekirdağ'ın Hayrabolu İlçesi'ndeki Çelebi Sultan Mehmet (Paşa) Camii’nin de mimarıdır.
Caminin planı yan mekanlı veya ters T düzenindedir.
Ancak burada son cemaat yeri yapılmamıştır.
Ne var ki, beş kubbeli bir son cemaat yerinin yapılması düşünülmüşse de sonradan vazgeçildiği bazı kemer başlangıcı izlerinden anlaşılmaktadır.
Bunun yanı sıra pencerelerden bazılarındaki yarım kalmış bezemeler caminin tüm ayrıntıları ile tamamlanamadığına işaret etmektedir.
Cami girişinin üç yılda tamamlanan stalaktitli kapısının abidevi bir görünümü vardır.
Kapının stalaktitleri ile onu çevreleyen yazı frizi arasında kalan bölümleri Rûmilerle doldurulmuştur. Kapı üzerindeki kitabelik kısmına sülüs yazı ile caminin yapımıyla ilgili bilgiler yazılmıştır.
Diğer taraftan giriş kapısının iki yanındaki mihrapçıklara da yine sülüs yazı ile Mimar Hacı İvaz Paşa’nın isminin geçtiği küçük kitabeler yerleştirilmiştir.
Türk ahşap oymacılığının en güzel örneklerinden olan giriş kapısının yanlarına iki Bizans sütunu yerleştirilmiştir.
Birbirlerine benzemeyen bu sütunlara aynı yüksekliği verebilmek için kaidelerine bir takım ilaveler yapılmıştır.
Girişin iki yanındaki merdivenlerle de Hüdavendigâr ve Yıldırım Bâyezîd Camilerinde olduğu gibi üst kata çıkılmaktadır.
İbadet mekanı, aynı eksen üzerinde kubbeli iki ayrı mekan ve bunlardan giriş kapısı yanında bulunan iki yanına bitişik kubbeli küçük mekanlardan oluşmuş bir plan düzenine sahiptir.
Böylece caminin ters T planı ortaya çıkmıştır.
İki ana mekanın üzerleri 12.50 m. çapında iki ayrı kubbe ile örtülmüştür.
Her iki kubbeyi birleştiren büyük bir kemer ile kilit taşı Mimar Hacı İvaz Paşa’nın bir harikasıdır. Duvarlardan kubbeye geçişi ise stalaktitli tromplar sağlamıştır.
Bu iki ayrı mekandan mihrap tarafındaki, şadırvanlı mekandan üç basamak daha yüksektedir.
Böylece Erken İslâm camilerindeki geleneğe uyularak şadırvanlı avlu içeriye alınmıştır. XIX.yüzyılda ibadet mekanını genişletmek ve her iki bölümü aynı seviyeye getirmek için şadırvanlı avlu toprakla doldurulmuştur.
Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa Valiliği sırasında şadırvan meydana çıkarılarak cami eski haline getirilmiştir.
Ancak şadırvan etrafındaki altın ve gümüş kakmalı parmaklık ile kaynaklardan varlığını öğrendiğimiz fıskiyesindeki mücevherler bulunamamıştır.
Caminin mihrabı yaklaşık 10 m. yükseklikte, stalaktitler, geometrik desenler ve bunların arasındaki çiçek dekorlu bir yazı frizi ile ilginç bir görünüme sahiptir.
Ortasında beş köşeli, beyaz, açık ve koyu mavi, siyah ve altın renkli kabartmalar vardır.
Ayrıca çini karoların üst kısımlarında yer alan rûmi ve hatai motifleri de dikkat çekicidir.
Mihrap çinilerinin renk ve desenleri Timur devrinde Meşhet, Herat ve Semerkant’ta yapılmış benzerlerini andırmaktadır.
Böylesine yakın benzerlikler aynı ekolü benimsemiş işçilerin her iki tarafta da çalışmış olduklarını akla getirmektedir.
Ayrıca mihrabın solunda Gülistan’dan alınma bir beyit ile sağında Fatiha süresi yazılıdır.
Caminin yan mekanlarında nişler, alçı ocaklar ve dolaplar vardır.
Buradaki pencere ve kapı üzerindeki çini yazılarda da Çelebi Sultan Mehmet’in, Osmanlı Devletinin geçirdiği tehlikeler ve bu konuda yapılması gereken el birliğine temas edilmektedir.
Yeşil Cami mimarisi ile olduğu kadar çinileri ile de şöhret kazanmıştır.
Girişteki duvarlar altı köşeli lacivert çinilerle kaplanmıştır.
Yan mekanların duvarları ise yerden iki metre yüksekliğe kadar altı köşeli koyu yeşil çinilerle bezelidir.
Bu altı köşeli çinilerin arasında kalan üçgen yüzeyler firuze renkte küçük çini parçaları ile doldurulmuştur.
Yeşil Caminin ilginç kısımlarından biri de hünkâr mahfilidir.
Girişten oldukça dar merdivenlerle çıkılan hünkar mahfeli caminin şadırvan avlusu üzerinde, mermer balkonlu olarak içeriye hakim bir biçimde yerleştirilmiştir.
Böylece Osmanlı mimarisinde hünkâr mahfeli ilk defa Yeşil Camide ortaya çıkmıştır.
Buradaki çini bezeme caminin diğer kısımlarındakileri aratmayacak kadar güzeldir.
Duvarlar 3 m. yüksekliğine kadar altı köşeli yeşil, açık ve koyu mavi arasında değişen çinilerle kaplanmıştır.
Yapıldığı yıldan günümüze kadar solmadan rengini koruyan bu çiniler üzerinde de onları yapan Mecnun Mehmet’in imzası bulunmaktadır.
Türk mezar abidelerinin en güzel örneklerinden olan Çelebi Sultan Mehmet’in türbesi caminin önündedir.
Ayrıca Yeşil Deresi üzerindeki Babacan Köprüsü yanında bulunan Yeşil Medrese de günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir.
Yeşil Medresenin karşısında, Yeşil Türbenin hemen yanında Yeşil Hamam ile Yeşil İmaretinden ise günümüze hiçbir kalıntı gelememiştir.
Caminin planı yan mekanlı veya ters T düzenindedir.
Ancak burada son cemaat yeri yapılmamıştır.
Ne var ki, beş kubbeli bir son cemaat yerinin yapılması düşünülmüşse de sonradan vazgeçildiği bazı kemer başlangıcı izlerinden anlaşılmaktadır.
Bunun yanı sıra pencerelerden bazılarındaki yarım kalmış bezemeler caminin tüm ayrıntıları ile tamamlanamadığına işaret etmektedir.
Cami girişinin üç yılda tamamlanan stalaktitli kapısının abidevi bir görünümü vardır.
Kapının stalaktitleri ile onu çevreleyen yazı frizi arasında kalan bölümleri Rûmilerle doldurulmuştur. Kapı üzerindeki kitabelik kısmına sülüs yazı ile caminin yapımıyla ilgili bilgiler yazılmıştır.
Diğer taraftan giriş kapısının iki yanındaki mihrapçıklara da yine sülüs yazı ile Mimar Hacı İvaz Paşa’nın isminin geçtiği küçük kitabeler yerleştirilmiştir.
Türk ahşap oymacılığının en güzel örneklerinden olan giriş kapısının yanlarına iki Bizans sütunu yerleştirilmiştir.
Birbirlerine benzemeyen bu sütunlara aynı yüksekliği verebilmek için kaidelerine bir takım ilaveler yapılmıştır.
Girişin iki yanındaki merdivenlerle de Hüdavendigâr ve Yıldırım Bâyezîd Camilerinde olduğu gibi üst kata çıkılmaktadır.
İbadet mekanı, aynı eksen üzerinde kubbeli iki ayrı mekan ve bunlardan giriş kapısı yanında bulunan iki yanına bitişik kubbeli küçük mekanlardan oluşmuş bir plan düzenine sahiptir.
Böylece caminin ters T planı ortaya çıkmıştır.
İki ana mekanın üzerleri 12.50 m. çapında iki ayrı kubbe ile örtülmüştür.
Her iki kubbeyi birleştiren büyük bir kemer ile kilit taşı Mimar Hacı İvaz Paşa’nın bir harikasıdır. Duvarlardan kubbeye geçişi ise stalaktitli tromplar sağlamıştır.
Bu iki ayrı mekandan mihrap tarafındaki, şadırvanlı mekandan üç basamak daha yüksektedir.
Böylece Erken İslâm camilerindeki geleneğe uyularak şadırvanlı avlu içeriye alınmıştır. XIX.yüzyılda ibadet mekanını genişletmek ve her iki bölümü aynı seviyeye getirmek için şadırvanlı avlu toprakla doldurulmuştur.
Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa Valiliği sırasında şadırvan meydana çıkarılarak cami eski haline getirilmiştir.
Ancak şadırvan etrafındaki altın ve gümüş kakmalı parmaklık ile kaynaklardan varlığını öğrendiğimiz fıskiyesindeki mücevherler bulunamamıştır.
Caminin mihrabı yaklaşık 10 m. yükseklikte, stalaktitler, geometrik desenler ve bunların arasındaki çiçek dekorlu bir yazı frizi ile ilginç bir görünüme sahiptir.
Ortasında beş köşeli, beyaz, açık ve koyu mavi, siyah ve altın renkli kabartmalar vardır.
Ayrıca çini karoların üst kısımlarında yer alan rûmi ve hatai motifleri de dikkat çekicidir.
Mihrap çinilerinin renk ve desenleri Timur devrinde Meşhet, Herat ve Semerkant’ta yapılmış benzerlerini andırmaktadır.
Böylesine yakın benzerlikler aynı ekolü benimsemiş işçilerin her iki tarafta da çalışmış olduklarını akla getirmektedir.
Ayrıca mihrabın solunda Gülistan’dan alınma bir beyit ile sağında Fatiha süresi yazılıdır.
Caminin yan mekanlarında nişler, alçı ocaklar ve dolaplar vardır.
Buradaki pencere ve kapı üzerindeki çini yazılarda da Çelebi Sultan Mehmet’in, Osmanlı Devletinin geçirdiği tehlikeler ve bu konuda yapılması gereken el birliğine temas edilmektedir.
Yeşil Cami mimarisi ile olduğu kadar çinileri ile de şöhret kazanmıştır.
Girişteki duvarlar altı köşeli lacivert çinilerle kaplanmıştır.
Yan mekanların duvarları ise yerden iki metre yüksekliğe kadar altı köşeli koyu yeşil çinilerle bezelidir.
Bu altı köşeli çinilerin arasında kalan üçgen yüzeyler firuze renkte küçük çini parçaları ile doldurulmuştur.
Yeşil Caminin ilginç kısımlarından biri de hünkâr mahfilidir.
Girişten oldukça dar merdivenlerle çıkılan hünkar mahfeli caminin şadırvan avlusu üzerinde, mermer balkonlu olarak içeriye hakim bir biçimde yerleştirilmiştir.
Böylece Osmanlı mimarisinde hünkâr mahfeli ilk defa Yeşil Camide ortaya çıkmıştır.
Buradaki çini bezeme caminin diğer kısımlarındakileri aratmayacak kadar güzeldir.
Duvarlar 3 m. yüksekliğine kadar altı köşeli yeşil, açık ve koyu mavi arasında değişen çinilerle kaplanmıştır.
Yapıldığı yıldan günümüze kadar solmadan rengini koruyan bu çiniler üzerinde de onları yapan Mecnun Mehmet’in imzası bulunmaktadır.
Türk mezar abidelerinin en güzel örneklerinden olan Çelebi Sultan Mehmet’in türbesi caminin önündedir.
Ayrıca Yeşil Deresi üzerindeki Babacan Köprüsü yanında bulunan Yeşil Medrese de günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir.
Yeşil Medresenin karşısında, Yeşil Türbenin hemen yanında Yeşil Hamam ile Yeşil İmaretinden ise günümüze hiçbir kalıntı gelememiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder