Bali Paşa Camii'nin Mihrab ve Minberinden Bir Görünüm
Muhtemelen,”Kıyamet-i Suğra”(Küçük kıyamet) adı ile tarihe geçmiş olan H.915/M.1509 depreminde İstanbul’daki bütün yapılar gibi Bâli Paşa Câmii’de hasar görmüş ve daha sonra Sinan tarafından esaslı bir onarıma tâbi tutulmuştur. Nitekim Sinan’ın Silivri kapı’daki H.958/M.1551 tarihli Hadım İbrahim Paşa Câmii ile Diyarbakır’daki H.980/ M.1572/ 73 Behram Paşa Câmii de bu yapıdan esinlenmiş olduğu açıkça görülmektedir.Prof. Semavi Eyice Bey’e göre ise, Bâli Paşa câmii’nin yapımı Kanûni Sultân Süleyman (1520-1566) dönemi içinde ve Mimâr Sinan’ın ilk mimâr olduğu yıllarda ve onun ilk eserleri arasında olmuştur.Bu takdirde câmi, H.910/M.1504 yılında değil, H.953/M.1546 yılına doğru yapılmaya başlanmış, Paşa’nın ölümü üzerine zevcesi Hüma Hâtun tarafından tamamlanmıştır.Bâli Paşa Câmii, H.1043/M.1633’de yangın geçirmiş, H.1312/M.1894’deki büyük depremde kubbesi ile son cemâat yeri çökmüş,1918 Cibali Fatih yangınında bir kere daha harap olmuş ve bir müddet yıkıntı halinde kalmıştır.Cumhuriyet devrinde Vakıflarca ele alınan câminin kubbesi 1937 yılında betonarme olarak yenilenmiş ve son cemâat yeri ise 1975’de yeniden inşâ edilmiştir.
H.953/M.1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrîr Defterinde 1254 numaradaki Vakfiyesinden bahsedilmektedir.Ayrıca mahfil kapısı üzerinde çok sanatkârâne onbir satır halinde yazılmış 1592 tarihli Vakfiyede: “Hassa su yolcuları Bölükbaşılarından Hızır Bey Bin Abdullah’ın,Kemal –El-Harrat mahallesinde çeşitli evler, su kuyusu ve fırın vakfettiği denilmektedir.”
Bâli Paşa Câmii 11.80 m2 çapında bir kubbenin örttüğü kare plânlı harîm ile,üzeri beş adet küçük kubbeyle örtülü beş birimli son cemâat yerinden oluşmaktadır.Kuzey,doğu ve batıdaki beden duvarlarına saplanan ikişer ayak ve bunları birleştiren üçer sivri kemer,harîmi üç yönden kuşatan üst kat mahfilini taşımaktadır.
Duvarları kesme köfeki taşı ile örülmüş olan câminin nisbetleri ve son cemâat yeri revakında görülen düşey yivli başlıklar dışında bütün detayları klâsik Osmanlı üslûbuna uygundur.Kuzey batı köşesinde kare plânlı minare kaidesi,kuzey doğu köşesinde ise bunun aynı simetriği olan aynı boyutlarda bir merdiven kulesi yer almaktadır.
Mahfile çıkan merdieni barındıran kulenin üst kesimi çapraz tonozlu bir hücre şeklinde değerlendirilmiştir.Kubbe içi nakış ve yazılarla süslenmiş olan câminin minberi mermerden,mihrâbı alçıdan yapılmıştı.Ahşap olan kürsüsü, Ayasofya’nın müze olmasıyla oradan geldiği bilinmektedir.Taştan yapılmış tek şerefeli minaresinin gövdesini süsleyen çubuklar,ancak Mimar Sinân ile ortaya Çıktığından minaresinde Mimâr Sinan’ın sanat izlerini sezmek mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder