Bânisi Darüssade Ağası Abbas Ağa’dır (ö.1672’den sonra). Abbas İbn Abdürrrezzak adı ile de bilinmektedir.
Osmanlı sarayının ünlü darüssade ağalarındandır. IV:Mehmet’in padişahlığı (1648-1687) döneminde, saray hareminin ve haremağalarının etkinlik kazandığı yıllarda darüssaade ağası (1668-1671) oldu.
Edindiği servetle İstanbul’un bir çok semtinde okul, cami, hamam ve çeşmeler yaptırdı. 1672’de darüssaade ağalığından azledilerek Mısıra sürüldü, orada öldü.
Kahire’de İmam Şâfi Türbesi Haziresi’ne gömüldü.
Abbas Ağa Cami, Hadikatü’l Cevâmi’ye göre 1665-1666’da inşa edilmiştir. I
I.Mahmut tarafından 1834-1835’te yeniden yaptırıldığı bilinmektedir.
İlk inşasında caminin yanında bir sıbyan mektebi ile bir çeşmenin tasarlandığı, yapının bir hünkâr mahfili ile donatıldığı tesbit edilmiştir.
Sıbyan mektebi günümüze ulaşmamıştır.
Caminin etrafı yüksek duvarlarla kuşatılmıştır.
Çevre duvarının kuzey yönünde, biri ana girişe, diğeri de halen imam meşrutası olarak kullanılan hünkâr mahfiline geçit veren iki kapısı bulunmaktadır.
Cümle kapısı ile cami arasındaki alan ahşap bir sakıfın altına alınmıştır.
Cami, kapalı son cemaat yeri, enine dikdörtgen harim, harime batı yönünde bitişen hünkâr kasrı ve minareden oluşmaktadır.
Duvarlar moloz taş ve tuğla ile örülerek ahşap bir çatı ile örtülmüş, duvarlara iki sıra halinde dikdörtgen pencereler dizilmiştir.
Hünkâr kasrı ise ahşap olarak tasarlanmıştır.Son cemaat yerinin batı kenarında bağımsız bir girişle donatılmış olan hünkâr kasrının, II.Abdülhamit devri onarımında elden geçirildiği sanılmaktadır.
Harimde bulunan fevkani mahfil, doğuda ve batıda duvarların yarısına kadar, kuzeyde ise derinliğine gelişerek son cemaat yerinin üstünü kaplamaktadır.
Petek kısmı prizmatik üçgenlerden oluşan silindir gövdeli minare, son cemaat yeri ile hünkâr mahfilinin birleştiği köşede, kare bir kaide üzerinde yükselmektedir. Mahfilin cephelerinde, başlıklarında küçük oyma gülçeler bulunan ahşap pilastrlar vardır. Küçük bir mihrabı olan son cemaat yeri ile ana mekan ahşap bir duvarla ayrılmıştır.
Harim tavanındaki ahşap işçilik dikkat çekicidir. Tam ortadaki avize, altın yaldızlı beyzi bir göbeğe asılmıştır. Tavan yüzeyi, kalın çıtalarla oluşturulmuş sekiz köşeli yıldızlar, kenarları yumuşatılmış dikdörtgenler ve çeşitli geometrik şekillerle düzenlenmiştir. Tavan kornişlerinde yelpaze şeklinde ajurlu konsollar, mukarnası andıran sarkıtlı süslemeler ve perde motifleri görülmektedir.
Mahfil kare kesitli ahşap sütunlara oturtulmuş, mihrap eksenindeki sütun açıklığı, eğri çizgilerden oluşan alınlıkla taçlandırılmıştır.
Mahfilin kuzey ve doğu kanatları çatıdan mamul kafeslerle, insan boyunu aşacak yükseklikte kapatılmıştır.
Hünkâr mahfili niteliğindeki batı kanadı özel bir oda olarak ayrılmış, dışarıdan aplike, renkli ahşap süsleme ögeleri ile kapatılan küçük kare mekânın üzeri bağdadi bir kubbe ile örtülmüştür.
Bu kubbenin içi yağlıboya akantus yapraklı bir süsleme ile bezenmiştir.
Kareden kubbeye geçişte, köşelerde beliren üçgen alanlar, altın yaldızlı ışınsal süslemelerle kaplanmıştır. II.Mahmut devrinin özelliği olan söz konusu mekânda tavana kadar devam eden bir mihrap tasarlanmıştır. Ana mekânın, beyaz yağlıboya ile boyanmış olan mihrabı ile ahşap mimberi oldukça basittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder