Emirgan Hamid-i Evvel Camii, İstanbul'un Sarıyer İlçesi, Emirgân Semtinde İstanbul Boğazı ve Sabancı Müzesinin hemen kıyısında bulunmaktadır.
Osmanlı Dönemi'nden kalma tarihi bir camidir.
Cami, 1781 yılında I. Abdülhamid tarafından erken yaşta ölen oğlu Şehzede Mehmed ve onun annesi Hümâşah hatun için yaptırılmıştır.
Günümüzde daha çok Emirgân Camii olarak bilinir.
Köşk mimarisini andıran cami, bu yönüyle Boğaz'daki tüm camilerden ayrılıyor.
Zamanında, günümüze ulaşmayan hamam, fırın ve değirmenle birlikte bir külliye şeklindeymiş .
Şimdi yalnızca çeşmesiyle ayaktadır.
İki katlı, tek minareli, kiremit örtülü bir yapıdır.
Kesme taştan ve kare planlı, ahşap çatılı olarak inşa edilen camiinin duvarlarında iki sıra halinde yapılan geniş pencereler ile içerisi oldukça aydınlıktır.
17. yüzyıla kadar Feridun bey bahçesi diye tanınan, o günden sonra " Emirgün", "Mirgün", " Emirgan" diye anılan yerde Emirgüneoğlu Yusuf Paşa'nın yaptırdığı görkemli sahil sarayın yerine inşa edilmiştir.
Fakat bugün burada mevcut olan yapı, II. Mahmud döneminden kalmadır.
Sol taraftaki avlu kapısı üzerinde bulunan Yesarizade Mustafa imzalı kitabede; yapının II. Mahmud tarafından yeniden inşa edildiği açıkca yazmaktadır.
Yapının mimari üslub ayrıntıları ve süsleme programı, I. Abdülhamid döneminin barok mimari üslubundan çok, II. Mahmud döneminin ampir üslubuna uymaktadır.
Kısacası bu yapıda I. Abdülhamid döneminden, saygı ifadesi olarak kullanılan yapım kitabesi dışında bir şeyin kalmadığı görülmektedir.
Yapının bünyesinden yükselen, alçak bir kare pabuç üzerinde, silindirik gövdeli, tek şerefeli narin zarif minare, giriş cephesinin sağ köşesindedir.
Akantus yaprağı ve değişik formlar ve süsler ile hareket kazandırılan minare, 19. yüzyıl minarelerine olan yakınlığı ile de bu dönemde elden geçirildiğini düşündürmektedir.
Caminin Muvakkithane caddesine bakan doğu cephesine bitişik olarak inşa edilen ve bütün cepheye yayılan Hünkar kasrı da iki katlıdır.
Müstakil bir girişi olan kasrın, güneyden ve kuzeyden merdivenlerle ulaşılan giriş kapısında, altı sütun tarafından taşınan ve üst katda dışarı doğru çıkma yapan mekanı ise, Sultanın dinlenme odasıdır.
Hünkar mahfilinde sütunların arasındaki açıklıklara yerleştirilmiş olan, ampir üslubunun çok başarılı, bitkisel bezemeli, yaldız kaplı üç adet madeni şebekesi, II. Mahmud döneminin tipik süsleme öğelerinden olan ve "Sultan Mahmud güneşi" olarak adlandırılan ışınsal motiflerle taçlandırılmıştır.
Günümüzde cami avlusunun kuzeyinde, zaman içersinde pek çok değişiklik geçirmiş binalar, Emirgan karakolu (Çocuk polisi), gasilhane, tuvaletler ve şadırvan bulunmaktadır.
Üzerindeki sülüs hatlı iki satırlık manzum kitabeden bu şadırvanın, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın haremi Mümtaz kadın efendinin kalfalarından Rebgigül hanım tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir.
Osmanlı Dönemi'nden kalma tarihi bir camidir.
Cami, 1781 yılında I. Abdülhamid tarafından erken yaşta ölen oğlu Şehzede Mehmed ve onun annesi Hümâşah hatun için yaptırılmıştır.
Günümüzde daha çok Emirgân Camii olarak bilinir.
Köşk mimarisini andıran cami, bu yönüyle Boğaz'daki tüm camilerden ayrılıyor.
Zamanında, günümüze ulaşmayan hamam, fırın ve değirmenle birlikte bir külliye şeklindeymiş .
Şimdi yalnızca çeşmesiyle ayaktadır.
İki katlı, tek minareli, kiremit örtülü bir yapıdır.
Emirgan Hamid-i Evvel Camii'nin Mihrab ve Minberi, Sarıyer, İstanbul
Üst katı kadınlar için yapılmış ve küçük küçük odalara ayrılmış.Kesme taştan ve kare planlı, ahşap çatılı olarak inşa edilen camiinin duvarlarında iki sıra halinde yapılan geniş pencereler ile içerisi oldukça aydınlıktır.
17. yüzyıla kadar Feridun bey bahçesi diye tanınan, o günden sonra " Emirgün", "Mirgün", " Emirgan" diye anılan yerde Emirgüneoğlu Yusuf Paşa'nın yaptırdığı görkemli sahil sarayın yerine inşa edilmiştir.
Fakat bugün burada mevcut olan yapı, II. Mahmud döneminden kalmadır.
Sol taraftaki avlu kapısı üzerinde bulunan Yesarizade Mustafa imzalı kitabede; yapının II. Mahmud tarafından yeniden inşa edildiği açıkca yazmaktadır.
Yapının mimari üslub ayrıntıları ve süsleme programı, I. Abdülhamid döneminin barok mimari üslubundan çok, II. Mahmud döneminin ampir üslubuna uymaktadır.
Kısacası bu yapıda I. Abdülhamid döneminden, saygı ifadesi olarak kullanılan yapım kitabesi dışında bir şeyin kalmadığı görülmektedir.
Yapının bünyesinden yükselen, alçak bir kare pabuç üzerinde, silindirik gövdeli, tek şerefeli narin zarif minare, giriş cephesinin sağ köşesindedir.
Akantus yaprağı ve değişik formlar ve süsler ile hareket kazandırılan minare, 19. yüzyıl minarelerine olan yakınlığı ile de bu dönemde elden geçirildiğini düşündürmektedir.
Caminin Muvakkithane caddesine bakan doğu cephesine bitişik olarak inşa edilen ve bütün cepheye yayılan Hünkar kasrı da iki katlıdır.
Müstakil bir girişi olan kasrın, güneyden ve kuzeyden merdivenlerle ulaşılan giriş kapısında, altı sütun tarafından taşınan ve üst katda dışarı doğru çıkma yapan mekanı ise, Sultanın dinlenme odasıdır.
Hünkar mahfilinde sütunların arasındaki açıklıklara yerleştirilmiş olan, ampir üslubunun çok başarılı, bitkisel bezemeli, yaldız kaplı üç adet madeni şebekesi, II. Mahmud döneminin tipik süsleme öğelerinden olan ve "Sultan Mahmud güneşi" olarak adlandırılan ışınsal motiflerle taçlandırılmıştır.
Günümüzde cami avlusunun kuzeyinde, zaman içersinde pek çok değişiklik geçirmiş binalar, Emirgan karakolu (Çocuk polisi), gasilhane, tuvaletler ve şadırvan bulunmaktadır.
Üzerindeki sülüs hatlı iki satırlık manzum kitabeden bu şadırvanın, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın haremi Mümtaz kadın efendinin kalfalarından Rebgigül hanım tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder