Ertuğrul Tekke Camii,
İstanbul'un Beşiktaş İlçesinde Barbaros Bulvarı’nın sağında, Yıldız
Mahallesinde, Serencebey Yokuşu Yıldız Caddesi üzerinde yer almaktadır.
Cami,
H.1305/M.1887’de, bânisi olan Sultan II. Abdülhamid (HD.1876-1909)
tarafından Şazeli Tarikatı Medenî Kolu’nun kurucusu Trablusgarblı Şeyh
Hamza Zafir (1823-1903) adına yaptırılmıştır.
Cami, tekke, misafirhane, türbe ve kütüphanesiyle bir kompleks (külliye) şeklindedir. (1)
Caminin
adı, Osmanlı Hanedanı’nın Ceddi, Ertuğrul Gazi’nin hatırasını
canlandırma arzusu ile Sultan II. Abdülhamid’in yine bu maksatla Domaniç
Türklerinden oluşturduğu Ertuğrul Alayının ibadetine tahsis
edilmesinden kaynaklanmaktadır.(2)
Cami ve tekkenin varlık
sebebi ise, sultan II. Abdülhamid’in Panislamizm politikasının, Şeyh
Zafir Efendinin Şazeliliğin yaygın olduğu Trablusgarp ve bütün kuzey
Afrika’daki Müslümanlar üzerindeki büyük nüfuzuna dayanmaktadır.
Caminin mimarı tespit edilememiştir, ancak türbenin mimarı İtalyan Raimondo d’Aronco’dur. (3)
Ertuğrul Tekke Câmii, 1417 m²lik geniş bir avlu içinde 571 m² iç alana sahiptir.
Avlunun dört giriş kapısı vardır.
Dört
adet avlu girişi içinde en gösterişli olanı, güneyinde Cuma
selamlıklarında ve diğer ziyaretlerde padişah ile maiyetinin kullandığı,
caminin hünkâr dairesi ve mahfiline geçit veren kapının karşısında yer
alır.
Bir diğer avlu kapısı bulvar tarafından M.Ali Bey sokaktan avluya girişi sağlar.
Üçüncü ve dördüncü avlu kapıları ise Yıldız Caddesinden caminin doğusundaki avluya açılır.
Ertuğrul
Tekke Câmii’nin bulunduğu arsa, Kuzeyde Yahya Kemal Parkı, batısında
Mehmet Ali Bey Sokak, diğer yönlerde ise Yıldız Sarayına doğru kavisler
çizerek uzanan Yıldız Caddesi ile sınırlıdır.
Bu arsanın
bulunduğu alan, doğudan batıya doğru alçalan eğimden dolayı istinat
duvarı niteliğinde çevre duvarları ile kuşatılmıştır.
Ayrıca,
kıble doğrultusunda uzanan bir istinat duvarı ile iki sete ayrılmış,
yüksekte kalan doğu cephesindeki sete cami-tevhidhane ile selamlığı
barındıran ana bina, bu bölümün batısında ayakta (aşağıda) kalan sete de
türbe-kütüphane ve çeşme yerleştirilmiştir.
Batı cephesi
boyunca çevre duvarları eklektik üslupta süslemelerle, dökümden mamul
parmaklıklarla donatılmış, sütun görünümündeki babaların üzerine,
günümüzde yerlerinden sökülmüş olan ufak vazolar oturtulmuştur.
Cami;
dikdörtgen plânlı, iki katlı, ahşap iskeletli, duvarları içerden
bağdâdî sıva, dışarıdan ahşap kaplama, çatısı günümüzde Marsilya tipi
kiremitlerle kaplanmış, kuzeyde kısmen kâgir bir bodrumun üzerine
oturmuş bir yapıdır.
Yapı, kendi içinde üç ana bölüme ayrılır;
1-Ortada kare plânlı, cami-tevhidhane (harim)
2-Harimin güneyinde ‘T’ plânlı Hünkâr Dairesi
3-Kuzeyde ise hünkâr dairesinin simetriği olan selâmlık ve kadınlar mahfili yer almaktadır.(4)
Caminin Barbaros Bulvarı tarafındaki avlu kapısından girildiğinde ağaçların gölgelediği bir bahçe vardır.
Kapının
sağında ikiyüzlü, kitabesi sökülmüş, sokağa bakan yüzündeki yalağı
kırılmış bir çeşme, avlu kapısından girişte sağda türbe ve onun sağında
da bir kütüphane görülür.
Türbe giriş yolunun solunda da bir kuyu vardır.
Avlu
kapısından girince ileri doğru yüründüğünde önce mermer basamaklı
merdivenlerden çıkılarak küçük bir platform, sağda minare, abdest alma
yerleri ve tuvaletler vardır.
Sonra yine mermer basamaklı bir merdivenden daha çıkılarak caminin doğu cephesindeki avluya varılır.
Bu
ikinci kademe merdivenlerin tam karşısında Yıldız Caddesinden avluya
girilen ikinci bir kapı vardır. Bu kapıdan mermer basamaklı
merdivenlerle avluya inilir.
Bu kapıdan girişte merdivenlerin solunda bir kuyu daha vardır.
Caminin
doğu tarafında yatay dikdörtgen şeklindeki bu avluda altıgen, oval altı
yüzünde 6 musluk bulunan yalaklı ve üstü altıgen çatı ile örtülü
üzerinde alem bulunan bir çeşme vardır. Çeşmeden sonra avlu duvarında
ikinci bir kapı vardır.
Böylece bu avluya yıldız caddesinden iki kapı ile giriş sağlanmaktadır.
Bu
avlunun güneyinde cami ile avlu duvarı arasından taş basamaklı bir
merdivenle inilen dar bir geçitle caminin güneyindeki esas büyük avluya
geçilir.
Etrafı döküm parmaklıklarla çevrili olan bu avlunun
kıble istikametinde aynı döküm malzemeden mamul büyük bir kapısı ve
avlunun ortasında bir havuz vardır.
Bu avludan caminin hünkâr kasrına girilir.
Caminin altı adet giriş kapısı vardır.
Caminin doğu cephesindeki avludan son cemaat yerine kaim ara mekâna çift kanatlı ahşap bir kapıdan girilir .
Son
cemaat yerine kâim olan mekâna avludan açılan kapıdan girildiğinde,
harim duvarına açılan dikdörtgen şeklinde ahşap, parmaklıklı penceresi
olan küçük bir alana girilir.
Buradan açılan aynı tarz bir kapıdan da yatay dikdörtgen şeklinde bir ara mekâna girilir.
Ara
mekâna giriş kapısının tam karşısında, kuzey duvarı kenarından ahşap
korkuluklu ahşap bir merdivenle üst kat kadınlar mahfiline çıkılır.
Bu ara mekânın ahşap tavanı ve duvarları kalem işi motiflerle süslenmiştir.
Bu
bölümün batı duvarında bir, harim duvarında kapının iki tarafında ise
birer tane olmak üzere üç adet dikdörtgen plânlı ahşap demir parmaklıklı
penceresi vardır.
Son cemaat yerine kaim olan bu ara mekândan kıble istikametinde açılan çift kanatlı ahşap kapıdan harime girilir.
Binanın çekirdeğini oluşturan cami-tevhidhane, sekizgen plânlıdır.
Sekizgenin köşelerinde yükselen kare kesitli ahşap sütunlar üst kat mahfillerini taşır.
Üst katta da aynı noktalardaki ahşap sütunlar çatıyı takviye etmektedir.
İki
kat boyunca yükselen sekizgen plânlı harimin üstü ahşap iskeletli,
bağdadi sıvalı, çatı altında gizlenen bir kubbe ile örtülüdür.
Kalem
işi motiflerle bezemeli kubbe, sekiz dilimli olarak tasarlanmış olup,
böylece alt yapı ve taşıyıcı sistem ile üst yapı arasındaki uyum
vurgulanmıştır.
Mahfil sütunları arasındaki boşluklar, oymalı
ahşapla kaplanmış korkuluk duvarlarından kubbe eteğine kadar yükselen
gül ağacından yapılmış, ahşap işçiliğinin çok ince ve nefis bir örneği
olan ahşap parmaklıklı kafeslerle örtülüdür.
Bu kafeslerin Sultan II. Abdülhamid tarafından yapıldığı rivayet edilir.
Kubbe içi, mahfillerin altında bulunan harim tavanları ve harim duvarları kalem işi motiflerle süslenmiştir.
Sekizgen
dilimli kubbe eteklerinin altındaki ahşap parmaklıklarla harim
sütunlarının arasındaki sekizgen boşluklarda ve mihrap üstünde
Allah(c.c), Muhammed(s.a.v), diğer köşelerde ise dört halife ile
Peygamberimizin torunlarının adları yazılı tablolar vardır.
Harimin doğu ve batı duvarlarında dikdörtgen şeklinde, ahşap doğramalı, demir parmaklıklı karşılıklı üçer pencere vardır.
Harim, altısı doğu-batı duvarlarında, ikisi de kuzey duvarında bulunan sekiz pencere ile aydınlanmaktadır.
Bunlara
üst mahfillerdeki beş pencere de ilave edilirse cami içi, bol ışıklı ve
aydınlık bir mekân arz eder. Harimdeki alt sıra pencereler dikdörtgen
ve demir parmaklıklı, üst sıra pencereler ise yuvarlak kemerlidir.
Bu pencerelerin arasında da yuvarlak kemerli yalancı pencereler tasarlanmıştır.
Ahşap
çatıyı gizleyen kalkan duvarının son onarımda değişikliğe uğradığı ve
bazı süsleme ayrıntılarının yok edildiği anlaşılmaktadır.
Caminin bütün mekânlarında; kubbe, tavanlar ve bağdadi sıvalı duvarlarında kalem işi süslemeler görülür.
Harimdeki tavan süslemeleri, diğer bölümlerdekine göre nispeten sade tutulmuştur.
Sekiz dilime ayrılmış olan kubbe yüzeyinin pastel renklerle çalışılmış kıvrık dal kompozisyonları ile kaplandığı görülür.
Cami-tevhidhanenin duvarlarında ise sadece köşebentlerle yetinilmiştir.
Harime
mukabil özellikle hünkâr dairesine ait mekânlardaki duvar ve tavan
süslemeleri, Yıldız Sarayının bölümlerinden farksız bir yoğunlukta
olduğu görülmektedir.
Ne yazık ki; bugün bu güzelliklerin büyük bir kısmı bozulmuş, kalanı da çürümektedir.
Yan yana yer alan ahşap mihrap ve minberi; malzeme, tasarım ve süsleme bakımından tam bir uyum ve bütünlük içindedir.
Mihrap
niş’inin içi, kordonlarla iki yana tutturulmuş püsküllü perdeler,
ortada zincirlerle asılı kandil, tepede ay yıldız grubu ve yıldızlardan
çıkan yaldızlı ışınlarla bezelidir.
Minber, kabartma rozetlerle süslü korkuluğu ve yuvarlak kemerli köşk kısmı ile garip, oransız bir görünüm sergiler.
Harimin
doğu cephesinde ön tarafta bulunan ahşap vaaz kürsüsü, o dönemin saray
mobilyalarını hatırlatan süslemeleri ile dikkat çeker.
Vaaz
kürsüsünün cemaatin dağılımına göre istendiğinde kendi ekseni etrafında
dönebilecek şekilde yapılmış olması da farklı bir özellik arz
etmektedir.
Mihrap ile vaaz kürsüsü arasında kıble duvarında bulunan çift kanatlı ahşap bir kapı ile de hünkâr dairesine geçilir.
Ertuğrul Tekke Câmii yapıldıktan sonra Sultan II. Abdülhamid, Cuma selâmlıklarına bu camide çıkarlardı. (5)
Hünkâr mahfili caminin ön cephesinde kıble istikametinde bulunmaktadır.
‘T’ plânlı ve iki katlı olan hünkâr dairesi giriş kapısının üzerinde 1305/1887 tarihli inşa kitabesi yer almaktadır.
Talik hatlı olan kitâbenin manzum metni Ahmet Muhtar Efendi’ye (Ö.1910) aittir.
Gerek
iki katlı hünkâr dairesinde, gerekse de selamlık kanadında kıble
eksenine göre simetrik olarak tasarlanmış merdivenli sofalar ile
bunların çevresinde dikdörtgen planlı mekânlar ve helâ-abdestlik
birimleri bulunmaktadır.
Aynı yerleşim her iki katta da pek az farkla tekrarlanmıştır.
Güney
cephesinde, hünkâr mahfili kapısının sağ yanında bulunan ikinci giriş,
hünkâr dairesi sofası ile bağlantılı olan bir koridor ile
cami-tevhidhane harimine geçit verir.
Hünkâr mahfili tavan ve
duvarları, saray odalarından farksız bir yoğunlukta kalem işi rengârenk
motiflerle yoğun bir şekilde süslenmiştir.
Caminin kuzeybatı
köşesindeki girintiye 1905’ten önce yerleştirilmiş olan kâgir minare ile
ahşap yapı kitlesi arasında herhangi bir organik bağ bulunmamaktadır.
Sonradan eklenmiş olan minare (1905’ten önce) kesme taş ve tuğladan örülmüş olup, minare gövdesi sonradan sıvanmıştır.
Cami
ve tekkeden sonra Mimar Raimondo D’Aronko tarafından (1905-1906)
yapılmış olan Şeyh Zafir Türbesi, kütüphane ve çeşme; konumları, malzeme
ve tasarımları ile kendi içlerinde ana binadan tamamen bağımsız bir
bütün oluşturmaktadır. (6)
Türbe, çeşme ve kitaplık ise tamamı yabancı unsurlara dayalı mimari görüşün karakteristik eseridir. (7)
Her
ikisi de iki katlı olan ahşap harem dairesi ile kâgir misafirhâne
binası, inşa edildikleri dönemde İstanbul’un hemen her yerinde
benzerlerine rastlanan konaklardandır.
Bugün ne yazıktır ki
kimlerin gasbettiği bilinmeyen, belki de ilgili ve yetkililerce çok iyi
bilinen ancak, ilgisizlikle sahip çıkılmayan bu binalar çökmüş harap
olmuş çok kötü bir görüntü vermektedir.
Ertuğrul Tekke Câmii, kuruluşundan itibaren Şazeli tarikatının İstanbul’daki merkezi durumundaydı.
Ertuğrul tekkesinin ilk şeyhi Hamza Zafir Efendi Trablusgarb’ın Mısra kasabasındandır.
Sultan
II. Abdulhamid kendisine intisap etmesine, aşırı ilgi ve hürmet
göstermesine rağmen hükümdara olan yakınlığını kötüye kullanmamış,
bilgisi ve kişiliğiyle İstanbul’da saygın bir mevkie sahip olmuştur.
Hamza
Zafir Efendiden sonra yerine küçük kardeşleri Muhammed Zafir Efendi
(Ö.1904) ile Beşir Zafir Efendi’nin (Ö.1909) geçtikleri bilinmektedir.
Tekkenin türbesinde de üç kardeş yan yana yatmaktadır.
Şeyh Hamza Zafir Efendinin hanımının mezarı da türbenin dışında, türbe ile kütüphane arasında açıkta bulunmaktadır.
Ertuğrul
Tekke Câmii, tekke ve türbelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar
cami-tekke görevini icra etmiş, diğerleriyle birlikte 1925 yılında
kapatılmış, binaların mülkiyeti vakıflara geçmiştir.
Bu
dönemde binaların kullanımı önce İstanbul Belediyesine, sonra Milli
Eğitim Bakanlığına devredilmiş, cami-tevhidhane dışında kalan bölümler
1957 yılına kadar Şair Nedim ilkokulu olarak kullanılmıştır.
Bu
arada gerekli bakım yapılmadığı için iyice dökülen binalar kullanılamaz
hale gelince ilkokulun binayı terk ederek bir başka yere taşınması
üzerine bir onarımdan sonra cami olarak ibadete açılmıştır.
1960
yılının sonlarında çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalan ana bina
1969–1973 yılları arasında Vakıflar İdaresi tarafından esaslı bir
onarıma tabii tutulmuştur.
Günümüzde ana bina cami olarak kullanılmaktadır.
Onarım
kapsamına alınmayan harem ve misafirhane binaları harap olmuş, eğer
yeni ve ciddi bir bakım ve tamir yapılmadığı takdirde öncelikle
çürümekte olan hünkâr dairesi ve akabinde tüm bina kompleksi çökme
tehlikesiyle karşı karşıya gelebilir.
Mülkiyeti vakıflar idaresine ait olan caminin; bir imam-hatip, bir müezzin kayyum kadrosu vardır.
Caminin sadece imam-hatip için bir lojmanı, abdest alma yerleri ve tuvaletleri mevcuttur.
Bir
imam-hatip ve bir müezzinin görev yaptığı camide vakit namazlarında
15-20, Cuma ve Bayram namazlarında 150-200 cemaat olmaktadır.
Camide hanımların namaz kılabileceği bölüm vardır.
Yaz Kur’an Kurslarında bazı yıllar 5-10 öğrenci bulunmaktadır.
1-İ.A. C.10 S: 5230-5231-5232
2-Adım Adım İstanbul S:179
3-İstanbul’u Geziyorum S:729
4-D.B.İ.A. C:3 S:196
5-Dolmabahçeden Nisantaşına S:76
6-Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan S:339
7-Osmanlı Devri Mimarisi S:542
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder