22 Ağustos 2010 Pazar

Hoca Ahmet Fakih Camii ve Külliyesi

XIII. yüzyıla ait Konya’daki  Selçuklu külliyelerinden olan Hoca Ahmet Fakîh Külliyesi, Konya’da merkez ilçe Meram’a bağlı, Armağan Mahallesin sınırları dahilinde, kendi ismini verdiği Hoca Fakîh Caddesi üzerinde Konya Şeker Fabrikasının arka çıkış kapısının tam karşısında bulunmaktadır.
Hoca Ahmet Camii’nin sağ tarafın camiye bitişiktir. Türbeye cami’nin içinden geçilerek girilir. 



Külliyenin Eski Hali 
İbrahim Hakkı Konyalı, külliyenin eski sicil defterlerinde ki tamirat kayıtlarında zaviye, hamam, ahır, türbe ve mescitten ibaret olduğundan bahsetse de, Külliyeden şu an sadece cami ve türbe kalmıştır.  Yine İbrahim Hakkı Konyalı, Konya Tarihi adlı eserinde caminin kıble yönünde beş dönüm kadar bir tarla içerisinde hamamın su tesisatının izlerine, ve yine aynı eserde Karatay Mescidi ile türbe arasında eski zaviyeye ait duvar kalıntıların rastladığını bildiriyor. Günümüzde Konyalı’nın bahsettiği kalıntılardan hiçbir eser bulunmamaktadır.
 
































Cümle Kapısı ve Avlu Duvarı
Külliyenin cadde tarafına bakan, 1909 yılında tamirat gören  eski bir avlu duvarı vardır. Avlu duvarında bulunan ve günümüzde sadece namaz vakitlerinde açılan kapıyı basık kemer şeklinde oyulmuş üç mermer blok çevirir. İbrahim Hakkı Konyalı  mavi zemin üzerine siyah kufi yazılı kapı kitabesinin 1909 yılında çalındığını söylemektedir.
Konyalı eserinde kapının üzerinde mavi Selçuklu çinilerinden bahsetmektedir.   Fakat günümüz de bunlardan hiç birisi bulunmamaktadır.
Kapının sövelerinin hemen yan taraflarında 45x55 bir pencere, sağında ahşap çatılı bir sarnıç, solunda ise bir sebil ve çeşme vardır. Avlu duvarları cami tarafına hafif eğik biçimdedir. Duvarların daha da eğilmemesi için Konya Vakıflar Müdürlüğü tarafından payandalar dikilmiştir. Eskiden on metre kadar içerde olan avlu duvarı ve kuzey tarafı açık, dam örtülü  yazlık mescit bir selde kısmen harap olunca buradaki mescit ve duvarın yerine 1909 yılında şimdiki duvar yapılmıştır.  Eskiden  kapı sövelerinde bulunduğunu öğrendiğimiz   gayrı İslamî devirlere ait sütunlar şimdi bahçe içerisinde boşta durmaktadır.
Külliyenin etrafı Karatay Mescidini de içine alacak şekilde üstü demir parmaklı taş duvarlarla çevrilidir.

Sebil
Cümle kapısının sol tarafında, 0.94 x 2.25 m. ebadında, 0.87m. yüksekliğinde,  boz renkli mermerden işlenmiş bir Bizans lahdi ile bunun üstüne konularak  duvarın dış yüzüne açılmış bir sebil nişinden ibarettir. Bu niş kemeri boz renkli mermerden işlenmiş üç parça ile sille taşından  ilavelerle oluşmuştur.
Sebil üzerinde “ Peygamber  Aleyhisselam buyurdu: Ölüm bir kasedir herkes onu içecektir; kabir bir kapıdır herkes girecektir.”manasında üç satırlık nesih hatla yazılmış bir yazı, ve firuze renkli sekiz parça çini vardır.
İbrahim Hakkı Konyalı bu hadis yazılı taşın 1909 yılında ki tamirat sırasında  içerdeki bir mezarın başından alınarak buraya konduğunu yine sebil üzerindeki çinilerin  yine aynı tamirat sırasında  karşı taraftaki Şeker Furuş Türbesinden  buraya getirildiğini bildirmektedir.

Sarnıç
Kapının sağ tarafında bulunan, üstü ahşap örtülü  ve bugünkü konumuyla eyvan tipli  olan sarnıcın ne kitabesi ne de vakfı bulunmaktadır. Şu an kullanılmayan sarnıç atıl durumdadır ve korumak amacıyla demir parmaklıklarla çevrilmiştir. 1909 yılında yapılan tamirattan kalan eski sarnıç bileziği avlu duvarının önünde kaldırım da hala durmaktadır.
Çeşme
Günümüzde kullanılmayan çeşmenin kitabesi yoktur. Fakat  Çeşmenin  kitabesi olmamasına rağmen Konyalı,  Fatih’in yazım defterlerine dayanarak Gülük Yusuf Aga’nın yaptırdığını söylemektedir.

Külliye’de Bulunan Mezar Taşları
Cümle  kapısından içeri girince yolun  sağında solunda ve türbenin batısında mezarlar bulunmaktadır. Elimizde bulunan eski bir fotoğraflardan Mescidin kıble yönünde de mezarların bulunduğunu görmekteyiz.Türbenin  sağındaki mezar taşlarını camiye 15 yıldır hizmet eden İbrahim Pehlivan, 1993 yılındaki bahçe düzenlemesi sırasında topraktan çıkanların kendisi tarafından buraya dikildiğini söylemektedir. Zeki Atçeken Hoca külliyede hiçbir tarihi taşın bulunmadığını söylesede  Selçuklu’lar dönemine ait mezar taşlarını bulunmaktadır. Bu çalışmalar sırasında mezar kapağı da çıkmıştır. Bu kapak şimdi cami bahçesinde, cenazelerin konulması için sal taşı olarak kullanılmaktadır.  

Hoca Ahmet Fakîh Cami
Avlu kapısıyla Mescidin arası 14 metredir. Son cemaat mahalli  ahşap örtülüdür ve etrafı tamamen açıktır. Kardan ve yağmurdan korunması için makaralara dolanmış brandalar vardır. Giriş kapısı, söveleri beyaz, kemeri ise birbirine zıvana  şeklinde geçirilmiş mor ve beyaz mermerlerden yapılmıştır.  Giriş kapısının sağında ve solunda, çeşitli yerlerde turkuaz renkte, beş gen ve farklı ebatlarda çinilerin olduğunu  bunların 1990-1993 yılındaki vakıflar genel müdürlüğünün yaptığı tadilat sırasında muhtemelen sıva altında kaldığını o dönemde camiin imamı olan Bilal Çetin söylemiştir.
Kıble duvarında olduğu gibi bu duvarda da 6 pencere vardır. Alttaki pencerelerin (mihrabın sağındaki hariç) söveleri beyaz  mermerden yapılmıştır. Kapılar ve çerçevelerin tamamı 1990-93 yılındaki tadilat sırasında yenilenmiş ve tamamı ahşaptır. Camii mihrabı’nın yan taraftaki Karatay Mescidi kullanılmaz hale gelince, oradan sökülerek buraya getirildiği tahmin etmekteyiz. Karatay Mescidinin eski mihrabının tarifi,  mihrap mermerlerindeki izler   ve Hoca Ahmet Fakîh Mescidi’nin, Karatay Mescidi muattal olunca ve türbe yanındaki zaviye yıkılınca buraya yapıldığı bilgisi  bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Mescidin  Sağ tarafında, üste ortada bir pencerevardır. Sol tarafında ise türbe kapısı vardır. İç duvarlar 90cm yüksekliğinde  ahşap döşeme ile kaplanmıştır. Koyu kahverengi, yağlı boya ile boyanmış olan ahşap hutbe tarihi bir kıymet taşımamaktadır. Mescit içindeki  1964 tarihli ve Muhammet Ali imzalı, yağlı boya ile yazılmış yazılar da orijinal değildir.
Mescit evvelce tek kubbeli ve çini tezyinatlı idi. Kubbesi yıkılan Mescidin 1923 yıllarında çinilerinden hiçbir eser kalmamıştır.    Şimdi Mescidin üstü ahşap bir çatı ile örtülmektedir. Ahşap  tavan döşemeleri de dikkate değerdir. 


Kitabenin Anlamı
( Allah, bu türbe, yüce şeyh, büyük alim, bildikleriyle amel eden, Allah’ın emirlerine sımsıkı bağlı, faziletli, çok ibadet eden, her şeyi inceleyen, gariplerin hükümdarı, dervişlerin efendisi,  doğunun ve batının kutbu olan Fakîh Ahmet’indir. Allah onun yattığı yeri nurlandırsın. Yazılış yılı 618).
Bu kitabeden türbenin 1221 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır.  
Bugünkü Durumu
Türbeye Mescidin içinden bir kapıdan geçilir. Kapı basık kemerlidir. Kemerin üstünde yatay dikdörtgen bir pano yer alır. Kapı zıvana şeklinde geçme tarzıyla yapılmıştır.Mor, beyaz ve siyah  renkli mermerlerin kullanıldığı bu kapıda Osmanlı mimarisinin özellikleri hemen göze çarpmaktadır.  Kapı basit silmelerle dikdörtgen çerçeveler içine alınmıştır
Türbeyi tuğladan tek ve sağır bir kubbe örtmektedir. İçi adi sıva ile sıvanmış dışı kesme taşla örülmüştür. Türbe dört köşeli kubbe yuvarlaktır. Kubbe yuvarlağına üçgenlerle geçiş sağlanmıştır. Kubbe kasnağı sekizgendir. Kubbenin dışı 1990-93 yıllarındaki tamirat sırasında kurşunla kaplanmıştır. Tabanı altı köşeli tuğlalarla döşenmiştir.Türbenin tam ortasında adi harçla sıvanmış asıl sanduka üzerine geçirilmiş  boyu  2,77 genişliği 0,90cm olan bir tahta sanduka vardır. Türbenin güney, kuzey.ve batı taraflarında altta ve üstte birer penceresi vardır. türbenin altında ise diğer türbelerde olduğu gibi cenazelik kısmı vardır  ama bugün bu bölüm toprak altındadır





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder