19 Ağustos 2020 Çarşamba

8.Ayasofya Camii’nde Orta Nef

 
Ayasofya Camii’nde Orta Nef (Ana Salon, Namaz Kılma Mahalli)
Tam karşıda pencerelerin bulunduğu kilisenin Apsidi,
Apsid (Apsis) içinde, aşağıda caminin mihrabı,
Solda Hünkar Mahfili, Sağda ise Müezzin Mahfili görülmektedir.
Orta nef ya da iç mekân karmaşık bir yapıya sahiptir.
100 x 70 m ölçüsündeki binanın 74.67 x 69.80 m ölçüsündeki orta nefinin (ana salonun) ortasında ağırlığı dört paye (ayak) üzerine oturtulmuş, payelere geçişin pandantiflerle sağlandığı bir ana kubbe yer alır.
Ayasofya’nın devrim niteliği taşıyan kubbesi birçok sanat tarihçisinin, mimarın mühendisin hususi olarak alakasını çekmiştir.
Daireden dikdörtgene geçiş içbükey üçgen pandantiflerle sağlanır.
Ayasofya Camii’nin Mihrabı, Solda Hünkar Mahfili, Sağda ise Müezzin Mahfili
Bu tür eserlerde daha evvel kullanılmamış bu pandantifler estetik bakımdan şık bir şekilde, daireden, yani kubbeden payelerce oluşturulan kare biçimine, hatta yarım kubbeler de sisteme dahil sayılırsa, dikdörtgen biçimine geçişi sağlarlar.
Böylece, kubbe pandantifler vasıtasıyla dört büyük kemer üzerine oturur.
Bu kemerler de Osmanlı Devri’nde Mimar Sinan’ın talimatlarıyla istinat duvarlarıyla desteklenmiştir.
Tarih boyunca tamirat gördüğünden kubbe dairesel düzgünlüğünü kaybetmiş ve elips biçimine yaklaşmıştır.
Bu yüzden farklı uzunlukta iki yarıçapı vardır.
55.60 m yüksekliğinde ve içten 30.80 - 32.6 m çaplarındaki ana kubbenin ağırlığı doğu ve batısındaki iki yarım kubbeyle hafifletilmiştir.
Ana kubbenin güney ve kuzeyde oluşturduğu baskı ise payandalarla karşılanmıştır.
Bir şemsiyenin telleri gibi, kubbenin tepesinden başlayıp kubbe pencereleri arasından geçerek pandantiflere inen 40 kaburga, kubbenin ağırlığının payelere aktarılmasında mühim bir rol oynar.
Binanın ağırlığını 40'ı aşağıda, 67'si üst katta olan 107 sütun taşımaktadır.
Bu sütunların bir kısmı orta nefin her iki yanında, iki katlı bir dizi oluştururlar.
Orta nefin kuzey kenarını oluşturan çift katlı sütun dizisinin üzerindeki duvarda Ortodoks Kilisesi patriklerinin mozaikleri bulunur.
Bunlar çok yüksekte olduklarından dürbünsüz pek iyi görülemezler.
Ana mekân, duvarlardaki ve kubbedeki pencerelerden ışık alır.
Mozaiklerle kaplı ana kubbenin ortasında Bizans Devri’nde Hz.İsa’yı tasvir eden bir mozaiğin yer aldığı bilinmektedir.
Kubbedeki "اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ" ile Başlayan Nûr Sûresi 35.Ayeti
Kilise camiye çevrildiğinde diğer insan figürlü mozaiklerin sıvayla kaplanmasına rağmen bu mozaik 17. yüzyıl ortalarına açık bırakılmış, 17. yüzyıl ortalarında Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından üzerine “Allahü Nûrüssemâvâti...” diye başlayan Nûr Sûresi 35.ayetin işlendiği bir sıvayla kapatılmıştır.
Bununla beraber mozaiğin 1894 depreminde düşmüş olduğu da iddia edilmektedir.
Caminin Kubbesi ve Kubbedeki Pencereler
Ana kubbede hem kubbenin ağırlığını azaltmak, hem de ana mekânın aydınlanmasını sağlamak üzere 40 pencere açılmıştır.
Kubbenin mozaiklerini tamir etmek üzere kurulan 60 ton ağırlığındaki metalik iskele tadilat çalışmalarının sürmesi münasebetiyle henüz kaldırılamamış olup, kubbenin tümüyle görülmesini engellemektedir.

Kubbenin zemine izdüşümü olan çember araştırıldığında, zeminde taşa 40 adet haçın bir çember oluşturacak şekilde kazınmış olduğu görülür.
Bu haçların hiçbir sembolik değeri yoktur.
Mimari bir tarzın tatbik edilmesi için bazı noktaların kesişen iki çizgiyle işaretlenmesinden ibarettir.
Bir esere kubbe inşa edilmeden evvel zemine, inşa edilecek kubbenin çemberi işaretlenir ve daha sonra bu noktalara çekül tutularak kubbe inşa edilir.
Bu mimari üsûl günümüzde de tatbik edilmektedir.
Tek fark artık çekül yerine lazerin kullanılmasıdır.
Kerubi ya da Seraphim Fresklerinden BiriFoto
Kubbeden payelere geçişi sağlayan dört pandantif üzerinde Hristiyan melekler hiyerarşisindeki bir melek sınıfını tasvir eden freskler bulunmaktadır.
Bunların Kerubi melekleri mi, yoksa Seraphim melekleri mi oldukları konusu kat’iyyet kazanmamıştır.
Bizans’ın erken devirlerinde bunların mozaik olduğu belirtilir, tahrip olduklarında freske çevrilmiş oldukları düşünülmektedir.
Üzerleri Osmanlı devrinde hiç kapatılmamış, yalnızca yüzlerine altın yaldızla kaplı oval bir yıldız yerleştirilmiştir.
Bu 6 kanata sahip melek fresklerinden ikisinin birkaç sene evvel tamir edilmiş olmasına mukabil, yağmurun sızması sebebiyle yeniden tahrip oldukları görülmektedir.
Bu tahribatın sebebi Bizanslılar’ın kilisede dere kumu yerine deniz kumu kullanmış olmalarıdır.
Zira deniz kumu inşaatta kullanılmadan evvel suyla yıkansa da, bir miktar tuzu bünyesinde tutmakta ve kumun binada kullanılmasından sonra bu tuz, yağmur sularını çekici ve emici bir fonksiyon görmektedir.
Bu tahribat hassaten üst kattaki tavan mozaiklerinde tesirli olmuştur.
Karşıda Müezzin Mahfili ve Sağında ise Helenistik Devirden Kalma Küp 
Orta nefin iç nartekse yakın kısmında Helenistik Devirden kalma (MÖ 4. yy.), bektaşi taşından yapılma iki büyük küp bulunmaktadır.
Bunlar III. Murad Devri’nde Bergama’da bulunmuş, Ayasofya’ya getirilerek su içme ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanılmıştır.
Küplerden büyük olanı 1200 litrelik bir kapasiteye sahiptir.

Duvarlardaki boş taş çerçevelerde Bizans Devri’nde ikonalar bulunmaktaydı.
Orta nefte iç nartekse paralel olarak uzanan iki küçük tünelde Ayasofya’nın en eski mozaikleri bulunur.
Bunlardan birinde ilk Hristiyanların kullandıkları, Yunan alfabesinin beş harfini içeren sekiz dilimli daire sembolü bulunur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder